Sadağımızdaki Son Altın Oktun Sen

10 Şubat 1918-10 Şubat 2018.

Sultan II. Abdülhamid Han’ın vefatının üzerinden tam bir asır geçti ama üzerimizden geçen bir asır mıydı yoksa buldozerler ordusu mu?

Ne olduysa o düştükten sonra oldu. Pamuk ipliğiyle de olsa bağlı tutmaya çalıştığı vatan parçaları Bosna-Hersek, Bulgaristan, Girit Meşrutiyet’ten sonra peş peşe düştü. Sıra Afrika’daki son toprağımız Trablusgarp ve Bingazi’ye, yani bugünkü Libya’ya geldi.

1912 yılı bir başka ve daha ağır hezimete tanıklık etti: Balkan toprakları, bir ara Edirne dahil elimizden çıktı. Daha nefes almaya fırsat kalmadan Cihan Harbi ve dört senede bozuk para gibi harcanan her biri bir ülke büyüklüğündeki vatan parçaları peş peşe işgale uğradı.

33 yıl ülkeyi böldürüp parçalatmadan idare etme dirayetini göstermiş olan Sultan Abdülhamid 1918 başlarında vefat ederken henüz Kudüs hariç Filistin ve Suriye ile Bağdat’ın kuzeyi elimizdeydi. Vefatının sene-i devriyesi dolmadan bu defa türbesinin bulunduğu payitaht İstanbul dahi işgale uğramış, padişah ve devlet esir alınmış, her türlü parçalama planına maruz kalacak kadar kırılgan bir hale getirilmişti.

Vefatından beş buçuk yıl sonra bu defa Osmanlı Devleti Lozan’da lağvedilecek, altı yıl sonra ise İngilizleri korkuttuğu Hilafet silahı denize atılacaktı. Vefatının 10. sene-i devriyesinde ise Harf İnkılabı yapılacak, böylece ülkesinin maziyle alakası tamamiyle kesilmiş olacaktı. Tarih sıfırlanmıştı.

Sonrasını zaten biliyorsunuz.

Demek Sultan Abdülhamid son siperdi, son kaleydi, son büyük bekçiydi.

2006 yılında ilk baskısı yapılan Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı adlı kitabımda “Sen düştün, düştü siperimiz” demiştim. Şimdi o siperi ve o kaleyi tekrar inşa etmeye çalışırken Sultan Abdülhamid’in ruhaniyetiyle yeniden bütünleşme zamanıdır.

Onu tanıdıkça kendimizi de tanımış olacağız. Üstad Necip Fazıl’ın dediği gibi “Tarihteki baş dostumuz” odur. “Baş düşmanımız” kim mi? Sultanın düşmanları kimlerse onlar…

Biz baş dostumuzu tanımak için 100. vefat yıldönümünü vesile ittihaz ettik ve bu özel sayıyı hazırladık sizler için. Renkli, farklı ve orijinal bir dosya ile karşınıza çıktık. Sultanımıza layık bir sayı olması için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık.

Tabii ki takdir siz değerli okurlarımızındır.

Cumhurbaşkanı’nın Lozan çıkışı

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan 2016 Eylül’ünde başlattığı ve sistematik olarak sürdürdüğü Lozan’ın zafer olmadığı tartışmasını 2018’in ilk ayı biterken yeni bir faza taşıdı. CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ege’deki 18 Ada’yı Yunanistan’a AK Parti’nin verdiği iddialarına cevap olarak Kocaeli AK Parti İl Gençlik Kolları Kongresi öncesinde dergimizin de omuzladığı bazı iddiaları gündeme getirdi. 27 Ocak 2018 günkü bu konuşmasının ilgili kısmını tarihe not düşmek adına sayfalarımıza alıyoruz.

“Biz bir şeye inandık. O nedir? “Lâ tahzen innalâhe meâna.” Korkma! Allah bizimle beraberdir. (…) Rusya ile Amerika ile, dün İngiltere ile, Avrupa’nın değişik ülkeleriyle bu görüşmeleri yapıyoruz. Çünkü uluslararası camiaya eğer kendinizi anlatmazsanız, tarihte olduğu gibi meydanda kazanırsınız, masada kaybedersiniz. Lozan’da öyle olmadı mı? Oldu. Şimdi Kılıçdaroğlu’na sorarsan Lozan’da kazandığımızı söyler. Ondan sonra da Adalar’ın faturasını AK Parti’ye kesmeye kalkar. Adalar’ı siz verdiniz, siz… Sizin partinizin başında olanlar verdi. Şimdi tarihî dosyaları hazırlatıyorum. O tarihî dosyaları Lozan’da dâhil olmak üzere onların önüne koyacağız ve milletime de belgeleriyle anlatacağız. Görecekler kim, nerede, neyi vermiş? Öyle yalan yanlış laflarla bu iş olmaz.”

Bu arada tarihî dosyaların açıklanmasını büyük bir merak ve heyecanla bekliyoruz. Önümüzdeki ay Sultan Abdülhamid yanında Lozan’ı da konuşacağız anlaşılan. Tarih gündemi oldukça yüklü bir aya giriyoruz vesselam.

Yeni sayılarda buluşmak dileğiyle.

Allah’a emanet olunuz.

Mustafa Armağan

Derin Tarih Dergisi Genel Yayın Yönetmeni

Benzer konular