Çamaşırın Yüzünü Ağartan Cankurtaran

Modern teknoloji öncesinde çamaşır derdiyle uğraşmak kadınlar için hiç de kolay değildi. Çamaşır yıkamak en az iki gün alan, uzun uğraş gerektiren bir işlemdi. Bir kere yıkamaya başlamadan evvel mutlaka ön hazırlık yapmak gerekirdi. Bir gün öncesinde odun külü kazanda iyice kaynatılır, ardından o su ateşten indirilir ve dinlenmeye bırakılırdı. Küller tamamıyla dibe çöker, su berraklaşırdı. İşe girişileceği vakit ocakta kaynamış olan su ile soğuk küllü su, uygun miktarlarda bir leğene aktarılır; bu su ve sabunla çamaşırlar yıkanırdı.

Çamaşır yıkamakta tercih edilen yöntem küllü su yöntemiydi fakat bunun zor olması sebebiyle çamaşır sodasının da kullanıldığı olurdu. Yine de çamaşırların en iyi biçimde küllü suyla temizlendiğine inanılırdı. Küllü suyun taşrada kullanımı o denli yaygındı ki, bundan 80 yıl öncesine kadar mahallelerde dolaşan kül satıcıları vardı. Külün çamaşır temizliğindeki ehemmiyetinden olsa gerek, bir söz bile kalmış bize atalardan yadigâr: “Komşu komşunun külüne muhtaçtır”.

Küllü suyla çamaşır yıkamak yalnız harcanan vakit ve verilen emek nedeniyle zor değildi. Kaynamış su, küllü su ve nihayetinde bunlara eklenen sodayla çamaşırlardaki lekeleri çıkarabilmek için çitilemek çamaşır yıkayanların ellerini tahriş eder, kızarıklıklar katlanılmaz acılara neden olurdu. Bu gibi sorunlar yaşamamak için çamaşırları bazen ayaklarıyla ezerler, bazen de dere kıyılarında iri taşlar üstüne serip ardından “tokaç” denilen çamaşır tokmağıyla döverek yıkarlardı. Lakin bu kez de çamaşırlar çabuk yıpranırdı.

Devamı Derin Tarih Kasım Sayısında…

Benzer konular