1000 Yıllık Ulusluk Serüvenimizin Akıbeti

Türkiye, başını bulamayan gövde. Necip Fazıl, kafam her zaman büyüktü, gövdem sonradan ona yetişti diyor. Türkiye’ninse kafası bir türlü gövdesine yetişemiyor. Tevfik Fikret’in “Halûk’un Ezberi” başlıklı şiiri sanki bu hakikati dile getirmek için yazılmış: Vaktiyle büyük bir devenin bir başı varmış… Başsız deve olmaz ya, masal, neyse: bütün gün Yaz kış, beyinsiz, bu çürük baş Çöl, kır, tepe, dağ, taş Bîçâreyi bîhûde sürükler ve yorarmış… Bîçâre ağır gövde ne yapsın, kime küssün? “Bîçâre ağır gövde” küsmedi ama direndi. Sabırla, “beyinsiz, bu çürük baş”ın kendini anlamasını bekledi durdu. Ben 63 yıllık “haddi aşan” ömrümde en az beş defa keskin müdahale ve kararlı direnme dönemlerine şahit oldum: 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan. Yıllarını da siz koyun. Eski defterleri şöyle bir karıştırdım: Ak Parti’nin genel ve yerel seçimleri kazandığı fakat henüz “iktidar olamadığı” 15 yıl önce, Anlayış dergisinde bu çürük başa hitaben “Titre ve Millete Dön!” başlıklı bir yüzleşme yazısı kaleme almışım (Ekim 2004). Medyaya yansıyan haberlere göre, 28 Şubat’ı ayakta tutmaya çabalayan paşalar Atatürkçülük ve Kemalizm gibi kavramları “revize etmeye” karar vermişlerdi. Artık bunların yerine “Atatürkçü dünya görüşü”müz ve “Atatürkçü düşünce sistemi”miz olacaktı. “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir!” ifadesinin içeriğinin de “AB sürecinde tekrar doldurulacağı” söyleniyordu. Kim, nasıl ‘dolduracak’tı?

Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında… 

Benzer konular