Osmanlı’nın Ayarsız Saatleri

Osmanlı medeniyeti kadîm ile moderni, dinî ile dünyevîyi harmanlıyordu. Döngüsel zamanla çizgisel zamanı, alaturka saatle alafranga saati bağdaştırıyor; Avrupa’dan ithal ettiği “mekanik saatler” rasyonel iş örgütlenmesine olduğu kadar, dinî (ve siyasî) zaman telakkisine de hizmet ediyordu. Bu harmanın son demlerine şahit olan Tanpınar, roman tecrübemizin birkaç zirvesinden biri olan Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde “eski hayatımızın saat üzerine kurulduğunu” söylüyordu. Saat dünyevî başarıların olduğu kadar, uhrevî saadetin de anahtarıydı: “Günde beş vakit namaz, ramazanlarda iftar, sahur, her türlü ibadet saatle idi. Saat Allah’ı bulmanın en sağlam çaresi idi ve bu sıfatla eskilerin hayatını idare ederdi.” Romana adını esinleyen muvakkıthaneler yaygındı ve neredeyse herkesin zenginlik seviyesine göre bir saati vardı. “Saatlerini besmeleyle çıkarırlar, sayacağı zamanın kendileri ve çoluk çocukları için hayırlı olmasını dua ederek ayarlarlar, kurarlar, sonra kulaklarına götürerek sanki yakın ve uzak zaman için kendilerine verdikleri müjdeleri dinlerlerdi. Saat sesi bu yüzden onlar için şadırvanlardaki su sesleri gibi hemen hemen iç âleme (ait), büyük ve ebedî inançların sesiydi.” Saatin kendine özgü, hayatın maddî ve manevî boyutlarında genişleyen yetenekleri vardı. “Bir taraftan bugününüzü ve vazifelerinizi tayin eder, öbür taraftan da peşinde koştuğunuz ebedî saadeti, onun lekesiz ve arızasız yollarını size açardı.”

Benzer konular