Tadı Boğazı Yakar, Mazisi Köleleri

Ağzınızın tadını bozmak gibi olmasın ama çay tabağımızın köşesine masumca kurulan, baklavaya, pastaya zerre zerre sızan şekerin mazisi hiç de tatlı değil.

Şekerkamışı tarımı ağır ve zahmetlidir, şeker de kârlı bir ürün, malum. O halde Batı’nın alicengiz oyunlarından biriyle karşılaşmak an meselesi demektir. Nitekim 15. Yüzyılda Orta ve Güney Amerika yerlilerinin ölene dek şekerkamışı plantasyonlarında çalışmaya zorlandıklarını öğrendiğimizde şaşırmıyoruz. 1450-1850 arasındaki 4 asırda Avrupalılar kahvelerini tatlandırmak için yaklaşık 10 milyon Afrikalıyı köleleştirerek Amerika’ya yollamışlar. Yeni Dünya’ya sevk edilen bu kölelerin üçte ikisi yolda telef olmuş. Uzun lafın kısası, ‘efendi’nin eliyle şekere kan karışmış.

Aslında şeker temiz emellerle açmış gözlerini dünyaya. Anavatanı Güneydoğu Asya’daki Melanezya olan şekerkamışı MÖ 8 binlerde Hindistan ve Bengal’e ulaşmış. Koyu şerbeti, tahtından edemese de şöyle bir titretmiş balın makamını.

Bugün şeker deyince ilk akla gelen beyaz kristal tanecikleri Hintlilere borçluyuz. MÖ 350 sularında bakmışlar ki şekerkamışı ezilerek elde edilen özsu uzun süre kaynatılıp soğutulunca kristalleşiyor. Oldu mu sana toz şeker!

Devamı Derin Tarih Dergisi Temmuz 2016 Sayısında…