Babalarımız Gibi Osmanlı da Kaderimizdir

Ben “ulus devlete” değil imparatorluğa, imparatorluk devletine; imparatorluğun “hanedan” formatına, for­mel özelliklerine değil içeriğine, yani halklarına ve yaşayış biçimlerine, imparatorluk tebaasının farklılıkları­na, birlikte yaşama kültürüne; politik açıdan imparatorluk devletinin ulus devletten daha “erdemli” olduğuna; impa­ratorluk devletinin modern demokrasiye modern ırkçı-mil­liyetçi ulus devletten daha yakın olduğuna inanıyorum. İmparatorluk “pre-modern”, ulus devlet “modern”dir. İmpa­ratorluk farklılıkları bir “veri” sayar ve onlara saygılıdır; ulus devlet farklılıklardan nefret eder ve onları yok ederek “homojen” bir sosyal dünya yaratmak ister.

İmparatorluk Osmanlı, ulus devlet Cumhuriyet’tir. Ulus devlet olarak Cumhuriyet’in yegâne erdemi; imparatorluk­tan, imparatorluğun küllerinden doğması ve kurucu faille­rinin Osmanlı olmasıdır. Cumhuriyetimizin “devrimci” ra­dikal kurucuları, kendilerini yetiştiren imparatorluğun üç kıtadaki travmatik çöküşünün hem failleri, hem de şahit­leriydi. Ben imparatorluğa, ulus devletimizin imparatorluk kodlarımızı keşfettikçe daha “demokratik” bir politik yapı ve toplum inşa edebileceğine inanıyorum.

Pre-modern geçmişimizi modern “Doğu-Batı” kavramla­rına göre anlama eğilimindeyiz. Türkiye’de kimse bu Do­ğu-Batı ayırımını veya düalitesini peşinen varsaymadan “modern” olamaz. Oysa Ortaçağın insanları kendilerini ya “Doğulu” ya da “Batılı” olarak görmüyor, dünyayı Doğu-Ba­tı kategorilerine göre anlamıyorlardı. Bu kavramlaştırma bize modernitenin en iyi formülasyonunu miras bıra­kan Aydınlanma Çağı’dan sonra tarih sahnesine çıktı ve 18. yüzyıldan itibaren dünya Doğu-Batı kutuplarına gö­re anlaşılmaya başlandı. Aklın, bilimin ve teknolojinin, ilerlemenin ve değişmenin vatanı Batı ve durağanlığın, despotizmin, az gelişmişliğin, karanlığın, duyguların, hurafelerin, irrasyonalitenin vatanı Doğu…

Devamı Derin Tarih Şubat Sayısında…

Benzer konular