Ödül

Şimdi dilimizden düşmeyen ba­zı kelimelerin yakın zama­na kadar günlük hayatta pek kullanılmadığını söylesek, ör­nek vermeden anlaşılmayabilir. İş­te “ödül” bu kabil kelimelerden. 20. asırda edebiyatımızda belki de sade­ce Mehmed Âkif tarafından kullanıl­dığını söyleyebiliriz.

Bu kelime TDK’nun Türkçe Sözlü­ğü’nün ilk baskısında (1945) yer almaz. Bu baskıda 1935’te yayınlanan Osmanlı­cadan Türkçeye Cep Kılavuzu’nda “mükâ­fat” karşılığı olarak teklif edilen “ön­dül” vardır. Yine “öden” de sözlüğün maddelerinden. 2. baskıda (1952) du­rum değişmiştir; “öndül”den “ödül”e atıf vardır ve “öden” sözlükten külli­yen çıkarılmış. Bununla birlikte “ödül” kelimesinin yaygın olarak kullanılma­sı 1960’lı, hatta 1970’li yıllardadır.

Mükâfat kelimesine alışkın zihin­ler ödül kelimesinin halk arasında yaygın anlamını Mehmed Âkif’in şi­irinden bildikleri için kelimenin bu mânada kullanılmasını garipsemiş­lerdir. Mehmed Âkif meşhur Âsım kitabında, seferberlik yıllarında İs­tanbul köylerinin yokluk ve kıtlık içindeki halini anlatırken, pehlivan güreşlerinden de söz eder:

Soluyup sümkürüyor sırtıma bir yaşlı keçi!

“Ama bak, aklıma gelmezse de hürmet talebi;

O kadar fazla samimiyyeti sevmem, çelebi;

Sakalından çekerim, sonra, karışmam… Hadi git!”

Nerde! Aldırmadı… Sordum, baş ödülmüş bu yiğit!

Devamı Derin Tarih Şubat Sayısında…

Benzer konular