Önce “Millî” Eğitim Düşüncesi, Sonra Müfredat, Sonra Ders Kitabı…

Türkiye’nin eğitim ve kültür karnesi maalesef iyi değil, Türkiye’yi taşıma kapasitesi ölçü alınırsa -ki en şaşmaz ve aldatmaz ölçü bence odur- tablo biraz daha menfileşecek. Bugünün şartlarında, hem millî hem de milletlerarası düzeyde sahanın imkânları ve problemlerini tanıma ve bunların üzerine gitme açısından da güven telkin eden bir noktada olduğumuz söylenemez. Ama konu eğitimve kültür gibi fevkalâde önemli, önemli ne demek hayati bir mesele olunca yine de yoklardan değil varlardan başlamak daha doğru bir yol olmalı.

Anaokulundan üniversiteye, yüksek lisans ve doktora programlarına, talebesi ve hocasıyla Türkiye’nin aşağı yukarı 20 milyondan fazla bir eğitim ordusu var. Birçok Avrupa ülkesinden daha kalabalık genç ve dinamik bir nüfus demek bu. Çok büyük bir imkân ve güç mânasına geliyor aynı zamanda; altın değerinde imkânlar hazinesi âdeta… Eğitimde eşitlik ve devlet okullarının sistemdeki ağırlığı bütün problemlerine rağmen iyi işliyor sayılır. Hakkâri’nin geçit vermez yerlerinden, Ağrı’nın zor bir kazasından, Sinop’un fakir bir köyünden, taşranın ücra kıraç bir semtinden, Toroslar’ın dağlık bölgesinden kalkan bir çocuk fırsat eşitliğinden istifade ederek azminin ve bileğinin gücüyle İstanbul Üniversitesi’nin, Boğaziçi’nin, Hacettepe’nin, İTÜ’nin en yüksek puanlı kısımlarına, özel vakıf üniversitelerinin yüzde yüz burslu itibarlı bölümlerine girip kurulabiliyor. Devlet kurumlarının burslarını kazanarak yurt dışında birkaç yıl kalabiliyor. Bu “medeni” dünyanın her yerinde olan bir şey değil.

Devamı Derin Tarih Ağustos Sayısında… 

Benzer konular