Bizden Size

Yıllar önce ilk defa Sudan’ı ziyaret ettiğimde, insanının Türkiye’ye ve bizlere karşı içten muhabbetine oldukça şaşırmıştım. Hartum’da, Umm Durman’da ve Darfur’da izzet u ikramlarla karşılanmıştık. Her adım attığımız yerde, hiçbir resmî misyonumuz olmamasına rağmen, ayaklarımızın altına neredeyse kırmızı halılar seriliyordu. Hatta dönemin Devlet Başkan Yardımcısı, Hartum’daki devasa konağında beni ve arkadaşlarımı bizzat ağırlamış, önümüze kurduğu sofrada kuş sütünü eksik bırakmamıştı. Şahsımıza gösterilen ilginin tek sebebi, Türkiye’den geliyor oluşumuzdu. O ziyaret üzerimde öylesine derin ve kalıcı izler bıraktı ki, Sudan’ın özellikle son iki yüz yıllık tarihini dikkatli bir şekilde okumaya başladım. Çünkü muhatap olduğumuz bu samimi muamelenin bir sebebi ve arka...

Hüsrev Paşa Türbesi

Fatih’in Vatan Caddesi’ne inen yamacında bulunan Mimar Sinan eseri gösterişli türbe; Diyarbekir, Halep, Şam beylerbeyiliği görevlerinde bulunan ve Rumeli beylerbeyiliğine yükselerek ikinci vezir mertebesine ulaşan Deli Hüsrev Paşa tarafından yaptırılmış olup onun ismiyle anılmaktadır. İstanbul’un işlek bir muhitinde bulunmasına rağmen bugün harap halde olan türbenin kapısını aralayalım ve hali nicedir, sorup kendisinden dinleyelim.

Bulgaristan’da Bir Gülistan: Kazanlık

Tarih boyunca çeşitli milletlere ev sahipliği yapan Kazanlık, Osmanlılar tarafından askerî bir kale olarak kurulmuştu. Geleneksel el sanatlarını bünyesinde barındıran bu güzide Osmanlı şehri, asırlar boyu isyanlara ve savaşlara da sahne olmuştu. Her geçen gün göç veren ve günümüzde artık yok denilebilecek kadar Türk’ü bünyesinde barındıran da bu kadim Osmanlı şehri, ayakta kalabilen tarihî eserleri ve mâzisiyle geçmişe perde aralamaya devam ediyor.

İngiliz Doğu Hindistan Şirketi İçin Askerî Bir Kriz: Vellore İsyanı

10 Temmuz 1806’da meydana gelen Vellore İsyanı, İngiliz Doğu Hindistan Şirketi yönetiminin yol açtığı tartışmalı hadiseler arasındadır. Bu isyanı dikkat çekici kılan en önemli noktalardan biri, kalkışmanın şirketin kendi ordusunda görev yapan ve “sipahi” adı verilen yerli askerler tarafından gerçekleştirilmiş olmasıdır. Şirket için askerî bir kriz anlamına gelen bu durum, aynı zamanda sömürge yönetiminin temellerini sarsan bir hadiseydi. Zira Şirket, bölgedeki geniş toprakları denetim altında tutmak için yerli askerî unsurlara muhtaçtı.

Bizden Size

Denis Michael Rohan adlı Avustralyalı bir Hristiyanın 21 Ağustos 1969 günü Mescid-i Aksâ’yı ateşe vermesi, Ortadoğu yakın tarihinin dönüm noktalarından biriydi. Ülkesinden, önce Londra’ya, ardından Filistin’e gelen Rohan, iki gün sonra İsrail yetkili makamları tarafından tutuklandığında eyleminin amacını şu sözlerle açıklamıştı: “Tanrı’yı kıyamete zorlamak istedim.” Siyonist öğretiden derin bir şekilde etkilendiği bilahare tespit edilen Rohan, Mescid-i Aksâ’nın yerine Süleyman Mabedi’nin inşasını sağlamayı, sonrasında da Mesih’in gelerek Cennetin Krallığı’nın kurulmasının önünü açmayı planlıyordu. En azından, Aksâ’yı kundaklarken aklındaki teolojik kurgu bu şekildeydi. Denis Michael Rohan’ın peşinden sürüklendiği ideoloji, Siyonizm’in bilhassa Avrupa ve Amerika’daki Hristiyan çevrelerin içinde nerelere kadar uzandığını bilenler için...

İlmîye İcâzetli Bir Sanatçı: Mimarzâde Mehmed Ali Bolevî – 2

Devletin bekâsı gereği Hac vazifesini yerine getiremeyen Osmanlı padişahları için tasavvur ettiği kutsal beldeleri hat ve resim sanatıyla buluşturan Mimarzâde Mehmed Ali Bolevî; iki tabloda Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere, Yıldız Sarayı, Hicaz Demiryolu ile dünya ve yıldızlar âlemini tasvir etmişti. Böylece hem padişahların mukaddes topraklara hasretini gidermiş hem de İslâm Birliği anlayışını tuvale taşımıştır. Bolevî’nin bu eserleri, Halife-Sultan olan padişahların yaptırdığı büyük selâtin camiler olan Fatih ve Sultanahmet’te sergilenmektedir.

Siyonizmin Meşruiyet Arayışlarında Endülüs

Altı Gün Savaşı’na (1967) dek Yahudi-Arap ilişkilerinin tarihine rengini veren yaklaşım Endülüs efsanesi olmuştu. Aslen Yahudi ediplerin imal ettiği bu efsaneyi Müslüman Arap edipleri kendi amaçları doğrultusunda sahiplendiler. Yahudiler Endülüs sopasıyla Avrupa anti-simitizmini dövmüşlerdi. Onlar ise Siyonizm ve İsrail’i Endülüs efsanesi ile yermek istiyorlardı. Meselenin uzmanı tarihçi Cohen ise 20. yüzyılda uydurulan Endülüs cehennemi gibi 19. asırda icat edilen Endülüs cenneti de efsaneden ibaretti.

Belki Hâlâ O Besteler Çalınır…

Bir ney üstadı, bir virtüöz olarak şöhret kazanan Niyazi Sayın, eskilerin tabiriyle bir hezarfendi. Geleneksel olanı bütün incelikleriyle tesahüp eden ama aynı zamanda modern olana yönelen bir hezarfen. Mustafa Düzgünman’dan, muhtemelen Necmettin Okyay Efendi’den de el alıp geliştirdiği kendine mahsus ve “yeni” ebru yapma tekniklerini duymuş, bazı örneklerini de görmüştüm. Ve tesbihçiliğini… Onlar da bizim için zevk itibariyle temaşalık, usul itibariyle öğreticiydi. Daha yakın senelerde öğrendiğim bir başka hususiyeti de Hamzavî Melâmîliği silkindeki yeri oldu.

Bizden Size

Beyrut’un güneydoğusundaki Şuveyfât semtinin merkezinde, krem rengi bir kubbe ve bu kubbenin altında gösterişli bir mermer lahit vardır. Burada, Osmanlı’nın son döneminde yaşamış en önemli Arap mütefekkirlerden Emîr Şekib Arslan (1869-1946) yatar. Hayatının sonuna kadar İslâm birliği ve ümmet idealine sadık kalan Emir Şekîb Arslan, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmaması için kendi çapında mücadele etmiş bir isimdi. II. Abdülhamid’e hayranlıkla bağlı olan Emir Şekîb, manda yönetimi başladıktan sonra Fransızlar tarafından Bilâdüşşâm’dan sürgün edilmiş, Avrupa’da yaşadığı sürgünün zorlukları da onu ideallerinden vazgeçirememişti. Emir Şekîb’in ümmet ufku, mağribden maşrıka kadar, coğrafyanın tamamını kapsıyordu. Gittiği her yerde bunun için çalışmış, önder şahsiyetlerle işbirliği yapmış, hiç...

Harem-i Hümâyun’da Musiki – 2

Osmanlı sarayının kalbi olan Harem sanatın, özellikle de musikinin filizlendiği bir merkezdi. II. Selim’den başlayarak III. Murad, IV. Murad ve IV. Mehmed dönemlerine uzanan süreçte padişahların, valide sultanların ve hanım sultanların ilgisiyle şekillenen bu kültür ortamı hem sarayın ihtişamını hem de dönemin sanat anlayışını gözler önüne serer. Osmanlı’nın siyasî ve askerî gücü kadar, estetiğin ve sanatın da zirveye ulaştığı bir çağda musiki sarayla halkı, gelenekle yeniliği buluşturan bir köprü olmuştur âdeta.