Hâce Nizâmülmülk’ün Diriltici Soluğu…

İsfahan’ın ara sokaklarında, neredeyse terk edilmiş gibi duran bir binanın önündeyiz. Eyvanın altındaki eski ahşap kapı sımsıkı kapalı. Birazdan, mütebessim çehreli bir adam sokağın başında beliriyor ve elindeki anahtarla kapıyı açıyor. Yol seviyesinden aşağı birkaç basamak iniyoruz. Küçük avlunun tam karşısında, turkuaz süslemeli zeminin ortasında mermer bir lahit duruyor. Yaklaşıyoruz. Kitabesi yok, ama mermer lahidin altında yatan kişiyi çok iyi tanıyoruz: Ebû Alî Kıvâmuddîn Hasen b. Alî b. İshâk et-Tûsî. Veya tarih huzurunda şöhret bulduğu isimle: Nizâmülmülk. İslâm tarihinin en karmaşık dönemlerinden birinde yaşayan Nizâmülmülk, sadece bir devlet adamı değil, aynı zamanda bir siyaset teorisyeniydi. Kaleme aldığı Siyasetnâme -kendi ifadesiyle-...

Abdülhamid Han’in Başmusâhibi Cevher Ağa’nin Korkunç İdami

Başmusâhib Cevher Ağa, Sultan II. Abdülhamid’in mahremiyetine giren ve güvenini kazanan şahsiyetlerin başında geliyordu. İttihatçılar, Abdülhamid Han’ı tahtından indirdikten sonra ilk iş olarak Cevher Ağa’yı idam ettiler. Mahmut Şevket Paşa’nın ulaştırdığı jurnalleri Sultan’a hususi surette takdim eden Cevher Ağa’nın vahşet içeren idamı ve esrarengiz jurnallerin akıbeti.

Mehdilik İddiasındaki Kâdiyânîlerin Osmanlı Projesi Mesihlik

Mesihlik, Mehdilik ve peygamberlik iddiasında bulunan Mirza Gulâm Ahmed Kâdiyânî’nin Hindistan’da kurduğu Kâdiyânîliği Osmanlı ülkesinde yaymak üzere II. Meşrutiyet sonrasında bir grup teşekkül etmiş, Türklerle Hintli ve Arap Müslümanların arasını bozma gayesi güden bu grup Osmanlı ülkesindeki Müslümanlara yönelik kışkırtıcı faaliyetlerde bulunmuştu. 19 Kasım 1911’de Osmanlı Devleti’nin Londra Büyükelçisi Ahmed Tevfik Paşa’nın Kâdiyânîliğin bir temsilcisinden aldığı enteresan mektup, bu faaliyetlerin iç yüzünü gösteren ima ve işaretlerle doludur.

Cumhuriyet Devrine Medreseleri Islah Projesi

Medreselerin ıslahını gündeme getiren ilk metinler, Sultan Abdülhamid döneminde muhalefetten, yani İttihat ve Terakki hareketinden geldi. Siyasî istikrarsızlıklar ve birbirine eklenen savaşlara rağmen II. Meşrutiyet devrinde medreselerin ıslahı teşebbüslerine başlanmış ve nihayet Birinci Meclis 1922 yılında, Millî Mücadele’nin en yoğun ve kritik günlerinde, “Medâris-i İlmiye Nizamnamesi”ni çıkarmıştır. Metinleri ve her seviyedeki tartışmaları incelediğimizde bir buçuk yıl sonra medreselerin kapatılacağına ve hatta aynı gün Şeriye ve Evkaf Vekâleti’nin lağvedilip yerine Diyanet İşleri Başkanlığı gibi nevzuhur bir kurumun kurulabileceğine dair herhangi bir emare bulmak mümkün değil.  

Fethi Yeniden Düşünmek

Giderek daha sık duymaya başladığımız, “fetihler çağı”nın artık mazide kaldığına dair iddialı cümleler, bir yandan dünyanın -sözüm ona- “modern” hâle geldiğini vurgularken, diğer yandan bizatihi “fetih” kelimesinin kendisini itham altında bırakır. Oysa tarihe ve coğrafyaya konan ilahî yasalar bağlamında, güç mücadelelerinin mantığı ve çerçevesi hiç değişmediğinden, fetih mefhumu da çağlar üstü bir canlılığa sahiptir. Bu ay, İstanbul’un fethinin 570’inci yıldönümünü idrak ediyoruz. Bir şehrin İslâmlaşması ve tümüyle yeni bir kimlik kazanmasının ne demek olduğunu anlayabilmek, fethi bütün boyutlarıyla yeniden tefekkürle mümkün şüphesiz. Belki biraz, bazı detaylar üzerinde daha fazla durarak ve derinlemesine bir anlama çabasına girişerek… Buradan hareketle, yakın tarihimizde...

Dünden Bugüne Fetih Kutlamaları Ve İstanbul Fetih Cemiyeti

Dünya tarihindeki önemli dönüm noktalarından olan İstanbul’un Türkler tarafından fethi, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra yıldönümlerinde merasimle kutlanmaya başlandı. I. Dünya Savaşı’nın sancılı şartları sebebiyle 1916 yılında bu kutlamalara ara verildi. Cumhuriyetin ilanından sonra da 1953 yılına kadar fetih yıldönümlerinin kutlandığına dair bir kayda rastlanmamıştır. Fethin 500. yıldönümünün büyük bir kutlamayla karşılanması amacıyla yıllar öncesinden başlatılan çalışmalar ise üzerinde özellikle durulmayı hak etmektedir.

Fetih, İstanbul’un Fethi, “Büyük Fetih”

Fetih ve Fatih merkezli yazılar-konuşmalarla gençlere yönelik bir hissiyat oluşturmayı amaçlayan Nurettin Topçu, bir felsefeci ve ahlâkçı olarak bu seviye ile yetinmesi mümkün olmadığından, aynı zamanda bu hissiyatın üzerine çıkarak bir tarih yorumu ve devlet anlayışının ilkelerini ve imkânlarını da yokluyordu. Bu arayış bir tarafıyla Fatih’in devletini/Osmanlı siyasî yapısını açıklama cehdi taşırken diğer taraftan kendi siyasî kültürü ve tecrübeleriyle irtibatlı aktüel bir yapı kurmaya da yönelmektedir.

16. Yüzyılda Avrupa’da İslâm Düşmanlığı

Batı coğrafyasında “Osmanlı”, “Türk” ve “İslâm” kelimelerini aynı mânada telakki ederek gerek demeçleri, gerekse eserleriyle Hz. Muhammed’i ﷺ “cani ve şeytandan ilham alan bir sahte peygamber”, Kur’ân-ı Kerîm’i “bir sapkınlık hazinesi”, Türkleri ise “acımasız ve zalim saldırganlar, gerçek Hıristiyanlık inancını keşfedememiş putperestler, Tanrı’nın gazabı kâfir ve sapkınlar” olarak niteleyen yazar, din adamı ve politikacılardan dehşet saçan anekdotlar…

Tesadüfe Yer Yok

Günümüzde yaklaşık 1,5 milyonluk bir nüfusa sahip olan Mısır’ın İsmâiliyye şehri, 1863’te Süveyş Kanalı’nın inşası sırasında kurulmuştu. İsmini Hıdiv İsmail’den alan şehrin ilk sakinleri Kanal’ın yapımında ve sonrasında işletmesinde düşük gelirlerle çalışan işçiler ve onların emeğini sömüren İngiliz ve Fransız yönetici elitlerdi. İsmâiliyye, bu özelliği sebebiyle Mısır’ın Batılılar eliyle içine sürüklendiği açmazın adeta canlı bir timsaliydi. “Efendiler” ve “köleler” ayrımı, halkın iliklerine işleyecek kadar keskindi. 1928’in Mart ayında, Hasan el Bennâ adlı 22 yaşındaki bir öğretmenle altı arkadaşının, Mısır toplumuna maddî, ahlâkî ve kültürel açıdan bir çıkış yolu göstermek amacıyla “Müslüman Kardeşler Teşkilâtı”nı İsmâiliyye’de kurmaları da tesadüf değildi. Arapça adıyla...

Asırların Projesi Süveyş Kanalı

Akdeniz’i Kızıldeniz’e bir kanal ile bağlama fikri, ticaret yollarının kavşağında bulunan Mısır’ın ve civarındaki toprakların kontrolü bakımından İlkçağ’dan itibaren bölgeye hâkim devletlerin hayallerini süslemiştir. Antik Mısır’daki firavunlardan Romalı hükümdarlara, İslâm halifelerinden Osmanlı sultanlarına ve Batı’nın rakip patronları İngiltere ile Fransa’ya Mısır topraklarındaki kanal projelerinin kâh dalgalanan kâh durulan tarihî serüveni.

Derin Tarih