Bizden Size

Birkaç ay önce, M. Uğur Derman Üstadımız bir sohbetimiz sırasında bana hatırlattı: “9 Temmuz, Mahir İz Hoca’nın 50’nci vefat yıldönümü. Kendisiyle ilgili yazı yazacağım, aklında bulunsun.” Hemen notumu aldım, yazı işlerindeki arkadaşlarımı da bilgilendirdim. Vakit yaklaşınca, Mahir İz gibi kıymetli bir ismi anmak için tek bir yazının yeterli olmayacağını düşündüm. Uğur Hocam’la da istişare ederek, Mahir İz’i Derin Tarih’in Temmuz sayısında kapak konusu olarak işlemeye karar verdik. Böylece, bugün maalesef yeterince tanınmayan ve hatırlanmayan bir şahsiyeti, yeni nesillere de tanıtmış ve hatırlatmış olacaktık. Şimdi artık yerinde çoktan yeller esen güzel zamanlarda yaşanmış nice tatlı hatıra eşliğinde… Bu noktadan hareketle, “Vefatının...

Amerikalı Misyonerlerin II. Meşrutiyet Coşkusu

23 Temmuz 1908’de ilân edilen II. Meşrutiyet, Osmanlı topraklarında faaliyet yürüten Amerikalı misyonerler tarafından coşkuyla karşılanmıştı. Onlara göre, 1908 devrimi Türkler arasında yıllardır devam eden bir aydınlanma sürecinin zaferiydi. Osmanlı halkları “hürriyet, adalet, eşitlik ve kardeşlik” sloganlarıyla Sultan Abdülhamid’in zorba hükümdarlığından kurtulmuş, istibdat enkazı üzerine hürriyeti bina etmişlerdi. Kısa süre önce birbirini boğazlayan Türkler ile Rum ve Ermeniler şimdi birbirlerine sarılıyordu. İttihat ve Terakki’nin gerçekleştirdiği bu devrim ile Türkiye misyonerler için bir yeryüzü cennetiydi artık.

Tavuğuma Gazel Yazıyorum, Okurum Sen Anla!

Altı asırlık imparatorluk tarihinde yetişen şairlerin üçte birinin yaşadığı 18. yüzyılda klasik şiirimizin tematik olarak değiştiği görülür. Gündelik hayatın çokça işlenmeye başlandığı şiirlere basit, sıradan tipler ve alelade hadiseler konu olur. Yine bu dönemde mizah ve Osmanlı şiirindeki en önemli türü olan hezeliyat revaç bulmuştur. Hevâyî ve Tırsî ise mizah ve hezel denilince ilk akla gelen şairlerdendir.   Tavuğuma Gazel Yazıyorum, Okurum Sen Anla!

Bir Hatıratın Hissiyatı ile Verdiği Malumat Arasındaki Münasebetler Üzerine…

Mahir İz hocanın Yılların İzi kitabı kıymetli ve büyük bir hatırat. Zira Mahir hoca memalik-i Osmaniyeyi dolaşmış bir ilmiye ailesine mensup, Millî Mücadele yıllarında Ankara’dadır ve I. Meclis’te zabıt kâtibidir. Akif başta olmak üzere ulemâdan, fuzelâdan, şuarâdan, siyasiyyûndan, ehl-i kalemden birçok ismin dostu olmuştur. Ayrıca İstanbul İmam Hatip Okulu ve İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nde hocalık yapmış, sohbet halkaları oluşturmuş, bazı kültürel ve sosyal faaliyetlerde öncülük yapmıştır. Dolayısıyla biyografi tutkunlarının, edebî kültür ve şiir meraklılarının, Cumhuriyet devrinde dinle alakalı meselelerin, din eğitiminin ele alınma biçimleriyle uğraşanların bu hatırattan öğreneceği çok şey var.

Bizden Size

“Vakıflar arasında şüphesiz en önemlileri sosyal yardımla ilgili olanıdır. Türk ruhunun bütün şefkat ve basireti bu vakıflarda belirir. Türk sosyal yardım ruhunun esası, Türk toplumu içinde sosyal sefaleti önlemek ve dayanışmayı sağlamaktır. Türk basiretinin bu sosyal müessesesinin siyasi bakımdan da tesirli olması bakımından ilginçtir. Bu müessese [Ömer Lütfi] Barkan’ın tabiriyle “kolonizatör dervişler ve tekkeler” müessesesidir. Atalarımız, fütuhat devirlerinde sosyal yardımı, bir expansiyon [genişleme] vasıtası olarak da kullanmışlardır. Sınır bölgelerinde hatta düşman toprakları içinde sistemli olarak tekke ve zaviyeler kurmuşlardır. Bu müesseselerin vazifesi sosyal yardım yoluyla pro-Türk bir sempati havası yaratmaktır. Esasen Anadolu’nun bir asır zarfında bir baştan öteki başa Türkleşmesinde...

Kâbe Yolları İçin Bir Rehber: Nehcetü’l Menazil

Bir tür “rehber” olarak yazılmış menâsik-i hac yahut menâzil-i hac metinleri telif tarzları ve öncelikli maksatları itibariyle birkaç türe ayrılabilir. Hac mevsimini, Kâbe yollarına düşme zamanlarını vesile edinerek bu kitaplardan Nehcetü’l-Menâzil’i gündeme taşıyalım. Taşıyalım ki içinde dolaşan hissiyatı ve bilgileri, kat ettiği memleketlerin hususiyetlerini, ayrıca bu tür kitapların önceliklerini ve farklılaşan, çeşitlenen anlatım biçimlerini müzakere edelim.

Kariye’nin Yanı Başındaki Kayıp Hangâh Medresesi

Kariye’nin Yanı Başındaki Kayıp Hangâh Medresesi İSMAİL GÜLEÇ   21 Ağustos 2020 tarihli Cumhurbaşkanlığı kararıyla yeniden ibadethaneye çevrilen Kariye Camii, 6 Mayıs 2024’te düzenlenen bir törenle kapılarını açtı. Kariye Camii’ni benzersiz kılan en önemli hususiyeti iç duvarlarında ve kubbesinde bulunan sanat değeri yüksek mozaik ve fresklerdir ki bunlardan Hıristiyanlık tarihini ve itikadî prensiplerini adım adım takip etmek mümkündür. Kadim mâbedin tekrar ibadete açılması vesilesiyle, bugün ayakta olmayan lakin bir zamanlar kuzey duvarına bitişik olduğu kaydedilen Hangâh-ı Kariye Medresesi’nin muhayyel kapısından içeri birlikte süzülelim.

Venedikli Seyyah Ludovico di Varthema’nın Hicaz Notları

Geçtiğimiz ay, Mekke’ye giren ilk Batılı seyyah olan İtalyan Ludovico di Varthema’nın uzun süre kaldığı Şam’a dair hatıralarını aktarmıştık. Bu ay ise seyyahın Mekke ve Medine’deki izlerini takip ediyoruz. Ortadoğu seyahati sırasında Müslümanların kutsal topraklarını da görmek isteyen Varthema, 1503 yılında Memlûklu bir yerli komutan ile anlaşarak, mühtedi bir hacı kılığında, Hicaz’a hareket eden bir hac kervanına katılır. Hacılarla birlikte önce Medine’yi, sonra da Mekke’yi ziyaret eder. Not aldığı gözlemlerini daha sonra kitaplaştırır. Varthema’nın abartılı ve çoğu zaman da gerçekle örtüşmeyen tasvirleri Avrupa’daki çarpık İslâm algısının pekişmesine hizmet etmiştir.

Birinci Meclisin Sarıklı Mebuslarına Ne oldu?

OSMAN ATASOY Osmanlı’nın klasik çağından son dönemlerine kadar ilmiye sınıfı yani eğitim, yargı, fetva ve diyanet teşkilâtını oluşturan medrese kökenli ulemâ ile meşâyıh, politikayla temas hâlinde olmuştur. Meşrutiyet’le gelen yeni dönemde ise Osmanlı coğrafyasının farklı noktalarından âlimler ve şeyhler politik sahaya doğrudan dâhil olma imkânı buldular. Meclislerin “sarıklı mebusları”nın tek parti iktidarına uzanan süreçteki politik katılımı ise zaman içinde sürekli değişen bir çizgi izledi.

Bizden Size

Kerim Abdurraufoviç Hakimov, 1924’te Sovyetler Birliği’nin Cidde Başkonsolosu olarak atanmış Müslüman bir Tatar’dı. (Kral) Abdülaziz ve ordusu Hicaz’ı ele geçirdikten sonra, 16 Şubat 1926’da Abdülaziz’i bizzat ziyaret eden Hakimov, ülkesi adına dostluk ve saygılarını sunmuştu. Sovyetler Birliği, “Hicaz ve Necd Kralı”nı resmen tanıyan ilk ülkeydi. Arapçayı ana dili gibi konuşan Hakimov’un, aynı zamanda dindar bir Müslüman oluşu, Kral’ın ona kısa sürede güvenmesini sağladı, ikili arasında sıkı bir dostluk meydana geldi. 1932’de Suudi Arabistan bağımsız bir devlet olarak sahneye çıktıktan sonra, Kerim Hakimov, bu defa ülkesinin Riyad’daki büyükelçisi olarak görevlendirildi. Cidde’deki görevi sırasında zaten büyükelçi gibi çalışan Hakimov, şahsî girişimleri ve...

Derin Tarih