Yazılı kaynaklarda telli çalgıların ortaya çıkışına dair pek çok hikâye mevcut. Bunlardan birine göre, kartalın pençelerine hedef olan bir yavru ceylanın bağırsakları gül ağacının dallarına takılır. Zamanla kuruyan bağırsak her rüzgar estiğinde çeşitli sesler çıkarmaya başlar. Bu sesleri duyan kadim insanlar ilk telli çalgıyı icat ederler. Bu hikâye hakikat midir yoksa -telli çalgıların muhtelif ağaçlardan mamul gövdelerinden ve özellikle eski örneklerindeki bağırsak tellerden mülhem- bir efsane midir bilinmez. Ama şu gerçektir ki Türk mûsikisinin, hususiyetle de telli çalgıların inkişafı bu ağaç ve bağırsaktan geliştirilen iptidaî çalgı aletleriyle mümkün olmuştur. Mûsikiyi nazarî çerçevede ele almaya çalışan eserlerde de bu türden hikayeler mevcut. Bunlar arasında en meşhuru; İtalyan müzik teorisyeni ve rönesans bestecisi Franchinus Gaffurius’un Theoretica Musicae’sında resmedilen demirci hikayesi: Pisagor demircinin önünden geçerken, farklı büyüklükteki çekiçlerin, büyüklüklerine oranla farklı sesler çıkardıklarını işitir. Böylece ses dikliklerinin aralık oranlarının farklı çekiç büyüklüklerinin oranları ile ilişkisi olduğunu fark eder. Evine döndüğünde deneyler yapmaya başlar ve farklı büyüklüklerde çanlar, farklı miktarlarda su doldurulmuş bardaklar, farklı ağırlıklar bağlanmış tellerle şahit olduğu hadisenin doğruluğunu ispat eder. Pisagorcuların yüzlerce yıl muhaddis titizliğiyle sonraki nesillere aktardığı bu bilginin yanlışlanmış olmasına rağmen büyük besteci Gaffurius tarafından kitabına alınması hayli ilginç. Aynı zamanda köklere bağlılığın ehemmiyetini vurgulaması açısından da bir o kadar kıymetli…
Günümüz bestekârlarının(!) mûsikinin nazariyatına dair ne tür eserler ortaya çıkardıklarına maalesef hakim değilim. Ancak geçtiğimiz günlerde isyankar mûsiki dehâmızın(!) babası yaşında bir adamı “ezan mı okuyorsun sen” diyerek patakladığına bendeniz de şahit oldum. Gaffurius’un kitabına aldığı demirci hikayesindeki Pisagor’a özenmiş gibiydi. Kanaatimce farklı büyüklükteki kafaların yumruk atıldığında nasıl ses çıkardığını ölçmekle meşguldü. Ama ne yazık ki yanlış anlaşıldı ve tutuklandı. Tiz-i reftar olanın payine damen dolaşır. Çok hızlıydı çok… Gün gelir bir Gaffurius çıkar ve bu hadiseyi kitabına resmeder elbet. Neyse ne… Toparlayacak olursak buraya kadar çalgı aletlerinin neşet ve inkişafına ve dahi isyankar dâhimiz özelinde günümüz mûsiki adamlarının bu inkişafta oynadıkları mühim role kısaca temas etmiş olduk. Bundan sonraki bölümde ise can Azerbaycan’ın kadim kültürünü yüzlerce yıl evvelinden bize taşıyan bir enstürmana; “tar”a yakından bakacağız. Azerbaycan Türklerinin kederini, neşesini ve mücadelesini terennüm eden “tar”a… Nuri Killigil’in Bakü’ye girişini hatırlatırken kalbimizin en ince teline dokunan; Hocalı soykırımını hatırlatırken öfkemizin bam teline basan “tar”a…
Devamı Derin Tarih Ekim Sayısında…