18. yüzyılın ikinci yarısı, Batı’da anlamın ve kutsalın zeminini oyan bir dönemin başlangıcıyken, Türk musikisinin en parlak devrini müjdeler. Devrin en parlak musikişinası ve en güçlü bestekârı Osmanlı tahtındadır. Musikinin kendisi gibi devletin de zeval yıllarının başlamadan önceki son ışık hüzmesi, III. Selim’in musiki dehâsının üzerine düşmektedir. Bunca sanatkâr yetiştiren hanedanın büyük bestekârını hazırlayan şartlar, Lâle Devri ile zenginleşen musiki mirasının, III. Ahmed’in halefi olarak tahta çıkan yeğeni I. Mahmud’un şair ve bestekâr kimliğinde aranmalıdır.
