Selçuklu medeniyeti mirasının en kayda değer unsurlarından biri, gelişmiş eğitim sistemidir. Selçuklu hükümdar ve devlet adamları her zaman ve şartta eğitimi desteklemiş, dönemin en önemli eğitim kurumları olan Nizâmiye Medreselerini açmışlardır. Bu medreselere devlet tarafından ödenekler tahsis edilmiş, Gazzâlî gibi âlimler buralarda ders vermiştir. Bu geleneğin Türkiye Selçuklularında da devam ettiğini; Bahâeddin Veled, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Sadreddin Konevî gibi âlimlerin Anadolu medreselerinde ders verdiklerini biliyoruz.
Selçuklularda eğitim medreselerle sınırlı kalmamış, buralarda kapsamlı bir tedrisattan geçmek isteyenler evvela hususi bir hazırlık eğitimine tabi tutulmuşlardır. Ayrıca Ahîlik teşkilâtı gibi sivil yapılar meslek eğitimi verme ve meslek ahlâkı edindirme misyonu üstlenmişlerdir.
Türkiye Selçuklularında medrese öncesinde görülen eğitimi beş asli başlıkta inceleyebiliriz.
1: Temel ailede atılırdı: Türkler İslâm dinini benimsedikten sonra Anadolu’ya gelerek yerleşik hayata geçmeye başlamışlar, bu süreçle birlikte eğitime daha fazla önem vermişlerdir. Türkiye Selçuklu Devleti’nde fert öncelikle “aile” kurumu içerisinde eğitim alırdı. Tabii olarak çocuğun ilk eğitimi annesi tarafından verilir; ondan gördüğü terbiye hayat boyu sürecek eğitim zincirinin ilk halkasını teşkil ederdi. Daha sonra bu görevi baba devralırdı. Misal vermek gerekirse, Şeyh Evhâdüddîn-i Kirmânî, kızı Fatma’nın eğitimi ile bizzat alakadar olmuş; ancak kızı muvaffakiyet gösteremeyince onu dokuma ve örgü sanatlarına yönlendirmiştir. Diğer kızı Âmine ise derslerde ilerlemiş, sanat eğitimi de almıştır. Mevlânâ, gelini Kirake Hatun’un eğitimi ile de ilgilenmekte idi.
Türkiye Selçuklu toplumunda ebeveynler yeterli olamadıklarını düşündükleri alanlarda çocukları için özel hoca da tutabilirlerdi. Örneğin Hoca Şerefeddin-i Semerkandî, Bahaeddin Veled’in çocuklarının lalası idi. Eflâkî, eserinde Çelebi Arif’in bir lalası olduğundan bahsetmektedir.
2: Camilerde temel dinî eğitim verilirdi: Belli bir yaşa erişen çocuklar eğitimlerini camide sürdürmekteydiler. Camiler, Hz. Peygamber (sas) döneminden itibaren sadece bir ibadet mekânı değil; toplantıların yapıldığı, mahal ile bölgeye ait işlerin görüşüldüğü ve iman esasları, ahlâk, fıkıh, akaid gibi konularda eğitim verilen yerler olmuştur. Türkiye Selçuklularında da bu geleneğin devam ettiği, imam tarafından camiye gelen kız ve erkek çocuklara temel dinî bilgilerin öğretildiği bilinir.
3: Mahalle mekteplerinde disiplin ön planda idi: Camilerde eğitim imkânlarının yeterli olmadığı durumlarda devreye mahalle/sıbyan mektepleri veya “küttab”lar girerdi. Türkiye Selçuklularında küçük çocukların mektebe gittiklerine dair kayıtlara Mevlânâ’nın eserlerinde de rastlanır. Bu mekteplerde ilk olarak alfabe ve Kur’an okuma öğretilir, temel dinî bilgiler aktarılırdı. Mektepler bazen bir külliye içerisinde yer alır; genellikle her mahallede, mescidin yanında bulunurlardı. Yapımlarını çoğunlukla mahalle eşrafı üstlenirdi. Kaynaklara göre sıbyan mekteplerinde çocuklar karma eğitim görür, muallimler gerektiğinde öğrencilerine fizikî cezalar uygulayabilirdi. Mevlânâ Fîhi Mâ Fîh’de öğretmenin sözüne karşı çıkan bir öğrencinin ayağına vurulmasına dair bir örnek zikretmiştir. Bundan başka, talebenin tekrar etmeden ders geçemeyeceğini belirterek hoca ile talebe arasında geçen bir hadiseyi nakleder. Ayrıca öğretmenin talebesine nazik şekilde yaklaşması, harfleri öğretirken onu incitmeden yanlışlarını belirtmesi gerektiğini de vurgular.
Devamı Derin Tarih Ekim Sayısında…s