Ayasofya, Fetihten sonraki asırlarda Osmanlılar tarafından etrafına dantela gibi örülen iddialı ekleriyle adım adım bir İslam külliyesi haline getirilerek aslına rücu ederken, yani aslında olduğu gibi(!) bir Müslüman eserine dönüştürülmüş ve 481 sene boyunca Osmanlı devlet protokolüne ve halkına yine kutsal bir meşale gibi yanarak mabedlik hizmetine aynı şekilde berdevam olmuştu.
Ta ki Kızkulesi efsanesinde anlatılanı çok andıran o ‘yılan’ kutsal sepete sessiz sedasız sokuluncaya kadar…
İstanbul’a Beyoğlu’ndaki Rus Sefarethanesi binasını inşa etmek üzere gelmiş bulunan Fossati soyadını taşıyan iki kardeş İtalyan mimara Sultan Abdülmecid tarafından Ayasofya Camii’nin tamiri teklif edilmişti. Bunun üzerine binada –Hıristiyanlık dönemine ait mozaiklerin üzerlerine sürülen sıvalar açılmış, alttaki mozaiklerin birer kopyası alındıktan sonra üstü alçı tabakasıyla kaplanarak yeniden kapatılmış ve Ayasofya tamirat sırasında birkaç yıl ibadete kapalı kaldıktan sonra törenle yeniden açılmıştır.
Fakat uyanık Fossatiler kopyalarını aldıkları mozaikleri bir yayınla Batı kamuoyuna duyurmuşlar ve yıllar sonra müze yapılmasına gidecek taşları bu yoldan döşemişlerdi. Ne var ki, Fossati kardeşlerin yaptığı bu masum gibi görünen yayınla Ayasofya mozaiklerinin hala berhayat olduğu Batı kamuoyuna bir şekilde hatırlatılmış, bir başka deyişle “Pandora’nın kutusu” açılmış oldu. Bu da Batı kamuoyunda Ayasofya’nın Müslümanların elinden kurtarılması ümit ve arzusunun kıvılcımlanıp şiddetlenmesine yol açacaktır.
Devamı Derin Tarih Ocak Sayısında…