Harem-i Şerif Minareleri Yahut Türkler İçin Kendini Bilmek/Kendini Bulmak Meselesi

14 Mayıs 2004

Allah eksikliklerini vermesin, açık ve aktif dosyalar çok. Aralarında kıskançlıklar, öne geçme teşebbüsleri de olmuyor değil, talihi yaver gidenler de var… Daha önce hakkında bir makale yayınladığım köylümüz, ilk Rize Müftüsü Mehmet Hulusi Efendi’nin (Alemdar) hayatı, meşhur Rize Hadisesi (1924 sonbaharında Doğu Karadeniz gezisine çıkan Mustafa Kemal Paşa’ya Rize Valilik binasından çıkarken medreselerin açılması veya onlardan yeni şartlarda istifade edilmesine dair müftünün dilekçe vermesi, ardından görevden ayrılmaya icbar edilmesi vakası) ve Hac Hatıraları’nı bir risâle halinde de olsa kitaplaştırmak için vakit buldukça çalışıyorum. Umarım yaza düşmeden biter ve kisve-i tab‘a bürünür.

Kitapların da bir kaderi var, bakalım bununki nasıl seyredecek?

Kitapçığın “Hac Hatıraları” kısmına bazı fotoğraflar da koymak istiyorum. Metinde bahsi geçen Mekke ve Medine’deki ziyaret yerleri, mescitler, kuyular, menziller, mezarlıklar (“cennet”ler), şüheda kabirleri… Bunun için bir miktar eski fotoğraf ve çizim bulmak, albümlere, neşriyata bakmak gerekecek. Çünkü Hulusi Efendi’nin de içinde bulunduğu grup 1949 yılında, yani hac resmen serbest bırakıldıktan iki yıl sonra hacca gidiyor. O dönemde Suudi idaresi tarafından yıkılan türbeler, tahrip edilen mezarlıklar, meşhedler ve makamlar olmakla beraber Haremeyn’deki birçok yer, özellikle de Kâbe-Harem-i Şerif ve Mescid-i Nebevî büyük ölçüde Osmanlıların bıraktığı gibi duruyordu.

Bilmeyenler için hatırlatalım, biraz da hacı sayısının artması gibi haklı genişletme gerekçe ve bahaneleriyle bu iki mekândaki Osmanlı-Türk izlerini büyük ölçüde silmek projesi 1953-1955 yıllarında başlayan ve 1976 yılına kadar devam eden tadilatlarla tamamlanacaktır. Hatırlatılması gereken bir şey daha var; bu yıllar arasında Türkiye büyük ölçüde sağcı-muhafazakâr iktidarlar tarafından idare edilmektedir ve kendi tarihlerini ve izlerini ortadan kaldırmaya dönük bu tadilat ve tahrip politikaları için herhangi bir teşebbüste bulunduklarına dair elimizde -bilebildiğim kadarıyla- bir bilgi ve işaret yoktur. (İnşallah Hariciye arşivinde vardır da biz bilmiyoruzdur.) Aynı yıllarda, muhafazakâr iktidarların eliyle Türkiye’nin tarihî şehirlerinin tahribi de fütursuz bir şekilde yürütülüyordu, -bugün de yürütülüyor- o da mühim ve ızdırap verici ayrı bir konu…

Benzer konular