Yeni zamanlarda İslâm Dünyası (âlem-i İslâm, memâlik-i İslâmiye) fikrinin kuvvetli bir dinî-siyasî unsur, bir bilgi-tanıma ve yardımlaşma, hatta bir hafıza canlandırma, yeniden dost-düşman hatlarını belirleme elemanı olarak ortaya çıkışıyla ittihad-ı İslâm politikalarının ortaya çıkışı arasında doğrudan bir ilişki var. İşin arkaplanına intikal ettiğimizde arayışlar, verilmiş kararlar ve bazı uygulamalar var, orada Avrupa devletlerinin sömürgecilik ve işgal faaliyetlerinin ortaya çıkardığı mağduriyetler ve zaruri ihtiyaçlarla, Osmanlı hilafetinin farklı enstrümanlar kullanmaya başlamasıyla, yeni bir “İslâm ümmeti/milleti” fikriyle, yeni bir Müslüman birey/vatandaş inşasıyla, nihayet hepsiyle irtibatlı olarak birleştirici, sıkılaştırılmış yeni bir İslâm yorumu ve aktif, ahlâklı bir Müslümanlık arayışıyla karşılaşacağız.
Bütün bu düşüncelerin kuvveden fiile çıkmasını işleten mekanizmalar arasında ise medrese ve tekkeler, hac ibadeti gibi geleneksel unsurlar yanında yeni ulaşım ve iletişim imkânlarının artması, modern eğitimin ve matbuatın yaygınlaşması gibi herkesin farklı şekilde kullandığı yeni “şebekeler”i, imkânları göreceğiz.
Osmanlı Devleti ve hilafet-saltanat merkezi olarak İstanbul İslâm Dünyası fikrinin kurucu, besleyici ve sürdürücü ana merkezi olmakla beraber Cumhuriyet ideolojisi ve idaresi 1923 ve hususen 1924’ten sonra bu dünya ile arasına hem fikren hem de fiilen büyük mesafeler koyacak, hatta büyük ölçüde kendisini bu dünyaya kapatacaktır. Halbuki Cumhuriyet’in kuruluşunun zeminini döşeyen, imkânlarını hazırlayan Milli Mücadele bu fikir üzerine inşa edilmiş, belki bu fikir sayesinde başarı kazanmıştı.
Devamı Derin Tarih Kasım Sayısında…