26 Mart 2022
Derin Tarih’in Nisan sayısında yayınlanan “Ramazan Aydınlığı yahut Mahyalar ve Kandiller” yazısını birkaç gün önce bitirip görsel dosyasıyla birlikte göndermişken başka bir vesile ile yazıştığımız Gülbün Mesara hanımefendiden bir not aldım: “(…) Ramazan öncesi 325 numaralı defterden bazı sayfaları takdim ediyorum (…)”. Rahmetli Süheyl Ünver Hoca’nın Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan hazine kıymetindeki yüzlerce defterinden biriydi bu. Örnek sayfalardan zevkli Ramazan günlükleri ve çizimleriyle karşı karşıya olduğumuz anlaşılmıştı.
Hemen defterin PDF’inin peşine düştüm, sonra da vakit buldukça Latin harflerine aktarmaya başladım.
İstanbul’un tarihî semtlerinin, ecdat yadigârı yapılarının, mahalle ve sokaklarının, ahşap evlerinin, ağaç ve çiçeklerinin hayranı ve takipçisi Süheyl Hoca’nın Ramazan aylarında zevkle ve düzenli olarak yaptığı işlerden biri de İstanbul’un selâtin camilerinde kurulan mahyaları izlemek ve listeleyerek kaydetmek, fotoğraflamak, çizimlerini yapmak, notlarını düşmekti…
325 numaralı defter de bunlardan biri idi ve Şubat-Mart aylarına tesadüf eden 1962 yılı Ramazanının “fakir” Üsküdar’daki hareketlerini, bu arada mahyalarını, insanlarını temaşa edip anlatmaya, çizmeye, fotoğraflamaya tahsis edilmişti.
Her defterinde, her notunda olduğu gibi beklenmedik sürprizleri de vardı. Daha önce görüp resimlerinin-tablolarının derlemesinde yer verdiğimiz harika bir Atik Valide Külliyesi ve mahallesi suluboya resminin hikâyesi ve fotoğrafı da bu defterde yer alıyordu. Resmin altında zaten çoğu eserinde olduğu gibi tarih ve imza vardı; fakat nasıl vücut bulduğunu, hatta tam perspektifini ve Ramazanla irtibatını bilmiyorduk. O tablonun mufassal altyazısı da böylece ortaya çıkmış oldu.
Hâlâ yeterince keşfedilmemiş ve hakları verilmemiş (mufassal bir tasnif ve özetleri bile yapılmış değil maalesef) bu defterler bereketli ve esrarlı kırkanbarlar gibi. Göz nuru, gönül işi, el mahareti… Tahsis edildikleri alanda/alanlarda düzenli ve tarihî yahut aktüel bilgiler vermekle kalmıyor bir hissiyatı, âdeta bir intisabı, hissî-ilmî-felsefî kademeleri olan bir mensubiyeti de, elden kayıp gidenler, “müşrif-i harap” olanlar, kaybolmaya yüz tutanlar için aynı zamanda hayıflanmaları da veriyor. Fani dünyanın yahut kendini bilmezliklerin halleri… Hoyratlıkların, tarih husumetinin, imarla tahribi ayırt edemeyenlerin, kör kazmanın…
Ya bir kuyruklu yıldız gibi görünüp çekilen büyük insanlar! Hocalar, sanatkârlar, yoldaşlar… Süheyl Hoca Üsküdar’ı sessizce ve bütün dikkatiyle dolaşırken bunlara da mânen tesadüf ediyor, izlerini, hatıralarını hoş ifadelerle yâd ediyor; Ressam Ali Rıza Bey, Necmettin (Okyay) Efendi, Yahya Kemal, hattat-tuğrakeş İsmail Hakkı… Ve annesi, hattat dedesi…
1443/2022 Ramazan-ı şerifini bu nadide notlarla ve onlara eşlik eden çizimlerle, fotoğraflarla, tablolarla uğurlamaya ne dersiniz? Bu da bir “kutlu bayram” olabilir mi?
Buyurun o zaman…