Osmanlı Bir Vakıf Medeniyetidir ya Selçuklu?

Arapçada “ve-ka-fe ()” mazi kökünden türeyen ve “durmak, durdurmak, sabit hale getirmek, alıkoymak” gibi anlamlara gelen vakıf kelimesi, temelde “bir maldan elde edilen yararın sonsuza dek belirli bir iyilik amacına tahsis edilmesi” mânâsını taşır. İslam tarihinde özellikle kamusal hizmetlerin yürütülmesi için oluşturulan hayır kurumlarının işleyişini tarif etmek için kullanılan kelime, Hz. Peygamber (sas) döneminden itibaren İslam toplumunda görülen hayır uygulamalarına karşılık gelir. Bununla birlikte, İslam devletinin topraklarının genişlemesine, diğer sosyal, siyasal ve kültürel yapılarla kurulan temasların artmasına ve özellikle de siyasî kurumsallaşmanın gelişme sürecine paralel olarak vakıf olgusunun ve kavramının da tekâmül ettiğini not etmek gerekir.

Vakıflar Hz. Peygamber ve ilk halifeler döneminde tasadduk/sadaka/hayır-hasenat kültürü olarak karşımıza çıkar. Zaman içerisinde belirli kurallar bütünüyle yapılandırılan, idarî anlamda bir tür devlet ya da şirketi andıran ve aynı zamanda hukukî bir çerçevesi olan, başlı başına bir hukuk alanına dönüşen karmaşık bir sistem haline gelmiştir.

İslam tarihinde vakıf kültürünün “iyilik” olarak nitelendirilebilecek her şeye temas ettiği görülür. Açları doyurmak ve hastaları iyileştirmek için imaretler ya da şifahaneler tahsis etmek, ilmî faaliyetlerin yürütüleceği medreselerin kesintisiz bir biçimde işlemesini garanti altına almak için müderrislere maaş vermek vakıfların hedefleridir. Talebelere burs kaynakları yaratmak ya da cami, yol, çeşme vb. tabir yerindeyse belediyecilik hizmetleri için vakıf kurumunu devreye sokmak bütün Müslüman toplumlarında vaka-yı âdiyedendir.

Devamı Derin Tarih Mart Sayısında… 

Benzer konular