Sünnî İslam anlayışını temsil eden Bağdat’taki Abbasi halifeliğini himayeleri altına alan Selçukluları İslam dünyasının siyasî durumuyla ilgili sorunlar bekliyordu. Şiîliğin radikal bir şubesi olan İsmailî düşünceyi siyasî bir harekete dönüştüren Karmatîlerin ardından 10. yüzyılın başında Mısır’da kurulan Şiî-İsmailî Fatımi Halifeliği kısa sürede büyük güç elde ederek Sünnî dünyayı tehdide başlamıştı. Filistin sahil şeridi ve Suriye’nin büyük bir kısmı onların kontrolüne girmişti. El-Cezîre başta olmak üzere Abbasilerin hâkimiyetindeki birçok bölge de onları tanımak zorunda kaldı. Öte yandan Fatımilerle ilişki içinde Şiî bir hanedan olan Büveyhîler de 945 yılında Bağdat’a hâkim olarak Abbasi halifelerini kontrol altına almışlardı.
Sünnî İslam âlemi aleyhine hızla genişleyen Fatımi tehlikesi, Şiî düşünceyi yayıyordu. Fatımi Halifesi Hâkim Biemrillah tarafından kurulan Dârü’l-Hikme adlı medresede yetiştirilen daîler (propagandacılar) İslam dünyasına gönderiliyor, mezheplerinin propagandasını yapıyorlardı. Şiîlik hızla yayılırken, Abbasi halifelerinin elinden Fatımilerin “Hz. Fatıma’nın soyundan değil, şeytanın soyundan geldiklerini” duyurmaktan başka bir şey gelmiyordu.
Tam da bu dönemde Şiîliğin en önemli psikolojik motivasyonları arasında bulunan Kerbela ve Necef kültlerinin ortaya çıkması ve Sünnî İslamın kalbi Bağdat’ta Şiî etkisinin derinleşmesi manzarayı açıklar. Hatta şehrin Türk kumandanı Arslan Besâsirî’nin Fatımi desteğiyle Bağdat’ı işgal edip yaklaşık bir yıl boyunca Cuma hutbelerini Fatımi halifesi adına okutarak Abbasi hilafetine fiilen son vermesi, tehlikenin büyüklüğünü gösterir.
Devamı Derin Tarih Mart Sayısında…