20. yüzyılın şafağında Almanya’nın Afrika’daki eski kolonilerinde yaşananlar, nesiller boyunca bir sır gibi saklandı. Almanya’nın Afrika’da kurduğu sömürge imparatorluğu yalnızca 30 yıl ayakta kalabildiğinden, genel kanaat bu imparatorluğun tarihî olarak dikkate alınmaması gereken bir tecrübe olduğuydu. Bu görüşe göre hem Afrika’nın, hem de Avrupa’nın çok daha gerilere uzanan köklü tarihi hesaba katıldığında, bu 30 yıllık imparatorluk önemsenmeyecek bir detaydan ibaretti. Aslına bakılırsa pek çok Alman dahi, ülkelerinin bir dönem denizaşırı kolonilere sahip olduğundan bihaberdi.
1884-1915 yılları arasında Alman Güneybatı Afrikası diye bilinen bir koloni olan Namibya, sözünü ettiğimiz sömürgecilik amnezisine (hafıza kaybı) iyi bir örnek. Almanlar geride o kadar az iz bırakmıştı ki, neredeyse hiçbir yerde bu ülkedeki 30 yıllık sömürgeci geçmişten bahsedilmiyordu. İskelet kıyısının güneyindeki küçük ve tenha liman kasabalarındaki Bavyera tarzı evler, sömürgeci Alman ‘kahramanların’ sağa sola dikilmiş heykelleri, sayıları birkaç bini bulan ve Namibya’nın ortasındaki verimli platoya dağılmış Alman kökenli çiftçilerin de aralarında olduğu bazı gariplikler dışında hiçbir şey yoktu geride.