1920’de önce silahlı Ermenilerin saldırı ve baskınları, ardından Bolşevik istilası karşısında Azerbaycan halkının gösterdiği çetin direnişi, metanet ve dirayeti Azerbaycanlı bir askerin hatıratından okuyoruz. Tercümesine yer verdiğimiz yazı, Azeri Türk dergisinin, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin 28 Mayıs 1918’de kuruluşunun 10. sene-i devriyesine mahsusen hazırlanan sayısında “istiklal devri hatıraları” başlığı altında neşredilmiş. “1920’de Karabağ’da niçin Azerbaycanlı kanı döküldü?” sorusuna oldukça dokunaklı bir dille cevap getiren metinde, aynı zamanda Türkiye-Azerbaycan arasındaki dostluk, kardeşlik ve birlik bağına, iki ülkenin cephedeki müşterek ruhunun bir asır öncesindeki tezahürlerine de şahit oluyoruz.
“Millet benliğine malik ve istiklaline sahip olmuştu. Bunu yaşatmak için hududu dâhilindeki zararlı unsurları temizlemek mecburiyetinde idi. Karabağ’da azınlıkta bulunan Ermeniler, dışarıdan gelen destek ve teşviklerle hükümete itaat etmek istemiyordu. Bunları yola getirmek için bir baba şefkatiyle siyasî ve idarî ne yapabilmek lazım ise hiçbirinden çekinilmemişti. Onlar Azeri hudutları dâhilinde aynı his ile müteessir ve karşılıklı fayda sağlamak ile duygulu bir vatandaş olduklarını unutacak kadar taşkınlıklar gösteriyorlardı. Bunları ısındırmak için millet her türlü münasebetsiz hareketlerini mülayim bir şekilde karşılıyordu. Hükümetin adilane hareketi, bu şımarık Ermeniler üzerinde karşı hareket göstermeye başladı. Milletin şefkatini aczine hamlettiler. Her tarafta isyan emareleri görünüyordu. Birçok silah ve cephane toplamış oldukları anlaşıldı. Taşkınlığa mani olmak için araştırma yapılmıyor, barışçıl hareketlerle işin teskini yoluna gidiliyordu. Bu sırada Karabağ kumandanlığının merkezi Hankendi idi. Burada birinci Cevanşir piyade alayının bir taburu, ikinci Karabağ süvari alayı ve iki bataryalı bir topçu taburu var idi. Vilayet merkezi olan Şuşa’da Cevanşir alayının bir tabur ve bir makineli bölüğü ikamet ediyordu. Zengezor’da aynı alayın iki bölük piyade ile bir topçu takımı bulunuyordu. Askeran’da bir piyade bölüğü vardı. Bu birlikler talim ve terbiyelerle meşgul olmakla beraber düşman karşısında bulunmuş gibi daima emniyet tertibatı almak mecburiyetinde bulunuyordu.
Martın dokuzuncu gecesi sabaha karşı henüz ortalık aydınlanmamıştı, kışlalarda askerlerimiz derin bir sükûnet içerisinde uyuyorlardı. Bu sükûnet her tarafta Ermeni asilerinin silah ve sedaları ile ihlal edilmişti. Artık her tarafta baskına uğramıştık. Hayret içinde silahına sarılan askerimiz dışarı fırlayarak kahpece hayatına suikast edenlerle boğaz boğaza çarpışmaya başladı. Asiler muntazam bir plan dâhilinde hareket ediyordu. Gün ağarmağa başlamış ve ortalık kesif bir sisle kapanmıştı. Birliklerin kumandanları kısa sürede kuvvetlerini bir noktada toplamış ve düşmanlarının üzerine saldırmaya, canavar sürülerini her tarafta dağıtmağa muvaffak olmuşlardı. Asilerin yapmış olduğu baskının hedefi yalnız asker değildi, bu sırf Azeri Türkü’ne idi. Korkak düşman kaçmaya başladı, fakat aman verilmeksizin takip edildi. Kendileriyle sürükledikleri Şuşa ve Hankendi civarındaki Ermenilerle birlikte hadleri bildirilerek itaate getirildi. Artık Karabağ Azerbaycan’a bağlı bir vilayet olmuştu.
Devamı Derin Tarih Kasim Sayısında…