EMRE KONUK: “İZLEYİCİ DİZİDE BÜYÜK BİR LİTERATÜRÜN SÜZÜLMÜŞ İZLERİNİ SEYREDİYOR”

KONUŞAN: DERİN TARİH

 

 

Osmanlı’nın zirve (Muhteşem Yüzyıl), kuruluş (Diriliş Ertuğrul) ve son dönemlerini (Payitaht Abdülhamid, Filinta) anlatan başarılı diziler izledik bugüne kadar. Bir yapımcı, yönetmen ve senarist olarak şimdi yüzünüzü hepsinin öncesine, Selçuklu’ya döndürme kanaati nasıl oluştu? Bu yeni perspektif ne tür risk ve avantajlar barındırıyor?

Selçuklular dönemi İslam tarihinde önemli bir kırılma noktasını oluşturuyor. Türklerin 12. yüzyıl ertesinde dünya tarihinin seyrini değiştirebilmelerini mümkün kılan başarının nüvesi Büyük Selçuklular döneminde yatıyor diye düşünüyorum. Sadece siyasî mânâda yeni bir kuruluş döneminin öncüsü olmaları anlamında değil, kültürel ve düşünsel mânâda da Selçuklular kendilerinden sonraki asırları belirleyici, yönlendirici bir tecrübe geliştirdiler. Bu dönemi ve o dönemin ruhunu kavramadan ne Eyyûbîleri, ne Dânişmendlileri, ne Anadolu Selçuklularını, ne de Osmanlı’yı anlamak mümkün. Özetle, yüzümüzü Selçuklu’ya çevirmemizin nedeni, İslam tarihinin ikinci büyük atılımını yönlendiren siyasî, kültürel ve düşünsel motivasyonu keşfedip bunu günümüz insanıyla paylaşabilmekti.

Bu bakış açısıyla işe girişmenin zorluklarından biri, tabii daha önce Büyük Selçuklular’la ilgili bu düzeyde herhangi bir yapımın bulunmamasıydı. Bu nedenle bizim izleyiciye aktarmak istediğimiz dünya ile izleyicinin beklentilerinin nasıl kesişeceği sorusu zihnimizi hep meşgul etti. İlk bölümler itibariyle bu sorunun üstesinden de gelmiş görünüyoruz.

Muadili dizilerden farkı nedir sizce ‘Uyanış: Büyük Selçuklu’nun?

‘Uyanış: Büyük Selçuklu’ her şeyden önce işlediği dönem ve bu dönem etrafında anlatmak istedikleriyle diğerlerinden ayrılıyor. Anlattığımız dönem öncesinde İslam dünyası büyük bir kriz yaşıyor. Bu kriz esnasında İslam dünyasının, Abbâsîlerin zayıflaması ertesinde giderek parçalandığını, mezhep ve ırk asabiyetinin her şeyin önüne geçtiğini ve böylece Müslümanlara birlik ve fetih ruhu kazandıran İslam asabiyetinin kaybolmaya başladığını görüyoruz.

Belki de Müslümanların dünya tarihi sahnesinden daha 11. yüzyılda çekilmesine neden olabilecek bu büyük krizin üstesinden gelerek, Müslümanları her türden başka mensubiyetin üstünde yeniden İslam ruhu etrafında toplayan Selçuklular; Farsları, Arapları, Hintlileri ve Türkleri bu ruh etrafında birleştirip yeni bir uyanışın kapısını araladılar.

Bu uyanış bir yandan siyasî birliğin yeniden tesis edilmesini ve fetih ruhunun Batı’ya doğru yeniden yönelmesini mümkün kılarken, diğer taraftan Gazâlî’nin şahsında somutlaşan fikrî uyanış ve birlik çabalarını mümkün kıldı. Denilebilir ki Selçuklular sonrasındaki her türden atılım ve hareketlilik, buradaki aslî uyanışın bir devamı olarak okunabilir.

Bu dönemi kavrayamadığımızda ne sonraki dönemleri kavrayabilir, ne de bugün içinde bulunduğumuz siyasî ve fikrî krizler için bir anahtar elde edebiliriz. Dönemin bu özelliği, anlatmak istediğimiz şeyi de belirleyerek daha baştan diziyi diğerlerinden ayırıyor. Öte taraftan ‘Uyanış: Büyük Selçuklu’ sadece fikir açısından değil, prodüksiyon kalitesi açısından da çıtayı yükseğe koyan bir iş oldu. Dünya standartlarında çekilen savaş sahnesi, dekorlarının sahiciliği, kostüm tasarımı ve kurduğumuz atmosfer Türk dizi tarihi açısından yeni bir sayfanın açılması demek.

Devamı Derin Tarih Kasim Sayısında… 

Benzer konular