Duralı’ya Göre İnsan-Toplum-Kültür ‘Tarih Ocağı’nda Pişer

Tarih bir araştırma, bir tahkik ve tahkiye işi. Köken itibarıyla da bu tahkikin yolu hakikatten geçmek durumunda. İlk Babilce’de kullanılan kelime, zamanın tanımlanmasını ifade ederken, historia’nın hakikat anlamındaki Sanskritçe Veda kelimesiyle irtibatı da tarihçilerin malûmu. Bu açıdan tarihle felsefe arasında her zaman sahih ve sıkı bir bağ söz konusu. Filozof Teoman Duralı’nın da deyişiyle, her şeyden önce tarihi seyir içinde değişen bir millete mensup filozof bilimadamı hangi konuyla uğraşırsa uğraşsın, tarih ile toplumdan bağımsız kalamayacağı gibi çağı ile kültürünün dinamiklerini yakalayıp tarihe el atmak zorundadır.

Duralı, bünyesindeki hepsi birbiriyle bağlantılı ve birbirinin mütemmimi sekiz kavramın çözümlemesini yaptıktan sonra bir şemsiye kavram şeklinde ele aldığı tarihe dair bir tanımlamada bulunur. Bunlar değerler, inançlar, kültür, bireylilik, insanolma, irade, hafıza ve akıl’dır. Bu yapıyı kurarken, felsefesinde hayati öneme sahip hem tarihçi hem de filozof-bilimadamı için kavramsal bir zemin sunan beşer – insan ayrımından hareket eder.

Beşer, bünyesini duyumlayan bilkuvve durumdaki varlık, insan ise hissederek, anlayarak kendini başkalarından ayıran varlık. Beşer, içine doğduğu toplumda ürettiği değerle bilkuvve hâli fiile dönüştürdüğünde insanlaşır. Onun bireyliliğiyse başka herhangi bir canlıda karşılaşılmayan ‘ben’ şeklinde kendini gösterir. Zaman içinde gelişen duyma, anlama ile başkalarından ayırma kabiliyeti, o belirli ‘ben’in tarihini ortaya çıkarır. Tarihi kesintiye uğrayan insan, tarihliliğini unuttuğunda, benliği sarsılıp çökmeye yüz tutar. Böylece hafızasını da benliğine ilişkin bilincini de yitirir. Peki, bu hâldeki birine insan denilebilir mi? O artık dirim seviyesindedir, bir beşerdir.

İnsan yoksa tarihten söz edilebilir mi? Sadece insan, kendi uğraşılarıyla ‘insanoluşu’nu inşa edebilir. Zihinden kaynaklı bu inşa isteği iradedir. Bu da insanın bilinç sahibi olduğunu gösterir. Bilinçlenen insan kişileşir. Kişilikli insanın ‘ben’ini belirleyen eşsiz özellikleri kimliğini oluşturur. Tarih de, toplumun benliğine ilişkin bilinci, kimliğidir. Bireysel ve toplumsal kimliğin inşası tarih temelinde kurulur. Bu iki bilincin dayanağı hafızadır. Toplum hafızasında diri kalabilen hatıralar gelenekleşir. Toplum–kültür varlığının sözcüsü, geçmişten şimdiye uzanan bu gelenek–görenek âdet gibi geçmiş değerler bütünü, o toplumun kültürünü ortaya çıkarır. Hayatımızı biçimlendiren kültür katmanları, içine doğduğumuz bu değer ile inanç öbekleriyle örülüdür.

Devamı Derin Tarih Ekim Sayısında… 

Benzer konular