Halife-padişah dinî kitap, -isterseniz sıfatı da kaldıralım-, kitap yasaklar mı?
Sultan II. Abdülhamid’in, İttihatçı hocaların düzeneği olan meşhur hal fetvasında görevden alınmasının gerekçesi olarak geçen “büyük” suçlardan, günah-ı kebâirden biri de dinî kitapları tahrif etmesi, onlardan bazı ibareleri çıkartması, bu tür eserleri yasaklaması, toplatması, tahrip etmesi ve yaktırmasıdır. Fetvadaki ifadeleri ile söylersek “mesâil-i mühimme-i şer‘iyyeyi kütüb-i şer‘iyyeden tayy u ihrac ve kütüb-i mezküreyi men ve hark u ihrak…”
İttihatçı çevrelerin 1895’lerden itibaren giderek daha fazla muhteva, şumül ve şiddetini artırarak yaygınlaştırdığı dinî eserlerle ilgili bu türden iddialar ve bunların doğruluk derecesi henüz müstakil ve derin çalışmaların konusu olmuş sayılmaz ama bu ithamların önemli bir kısmının karşılık da bulan aleyhte bir propaganda olarak kurgulandığı ve gerçekle temasının zayıf olduğu artık ortaya çıkmıştır. Fakat matbuat üzerindeki genel sansürün, kanunî çerçeveleri zorlayan sıkı takip ve kontrolün kolaylıkla dinî neşriyata da teşmil edildiğinden bahsedilebilir.
Kahir ekseriyeti İttihatçılığa temayül gösteren İslâmcıların metinlerinde de Sultan Hamit’in, halifenin Kureyş kabilesine mensup kişilerden olması gerektiğine dair hadis-i şerifi Sahih-i Buharî’den, hilafetin şartlarıyla ilgili kısımları medreselerde okutulan Şerhu’l-Akâid ve Mevâkıf ’tan, ayrıca Haşiye-i İbn Âbidin’den çıkarttığı, aynı şekilde hal‘ kelimesini hatırlattığı için Kunut duasındaki “nahle‘u” ibaresini ve Jöntürklerin Avrupa’ya firarı mânasına anlaşılan “Seyahat edin sıhhat bulursunuz” hadis-i şerifini fıkıh ve hadis kitaplarından sansürlettiği, bu tür ibareleri ihtiva eden kitapların evlerden, kitapçılardan ve matbaalardan toplattırıldığı çokça zikredilmektedir.
1909 yılı Mayısında Sırat-ı müstakim mecmuasında yer alan bir başyazıya göre “[Devr-i Hamidîde] muzır addolunan kitaplar toplanır, sahiplerine cezalar tayin olunurdu. Bundan dolayı biçare kalan erbab-ı maarif [ilimle, kültürle uğraşanlar] kendi elleriyle âsâr-ı nâdideyi [kıymetli eserleri] yakmaya, yer altına, mahzenler içine defnetmeye mecbur idiler. Yalnız bilâd-ı Suriye’de bir sene zarfında esfâr-ı kadîme ve cedideden [eski ve yeni eserlerden] onbin kadar kitap mahv u itlaf edilmiştir”.