Gırnata’nın İşgali İspanya’ya Küresel Bir Güç Olmanın Kapısını Araladı

İspanyol yönetim erkinin İberik Yarımadası’nda tek din (Katoliklik) ve tek ulus yaratmak maksadıyla başlatmış olduğu Endülüs’ü işgal hareketi Kastilya Kraliçesi İsabel ile Aragon Kralı Ferdinand’ın evlilikleri ile (1479) önemli bir ivme kazanmıştır. Bu tarihten sonra, Endülüs’te kalan ve başkenti Gırnata olan son İslâm devleti Benî Ahmer’in ortadan kaldırılması için kararlı adımlar atılmış ve 1492’de nihai hedefe ulaşılmıştır.

Tarihte Katolik krallar olarak da bilinen Ferdinand ve İsabel ikilisi, İspanya içinde siyasî ve askerî istikrarı sağladıktan sonra, ülkelerinin sahil kentlerine yönelen korsan saldırılarının engellenmesi ve Akdeniz’deki ticaretin emniyeti için sınır ötesi askerî operasyonlara başladılar. Gırnata’nın işgali her ne kadar dahili düşmanları (Müslümanları) etkisiz hale getirmiş olsa da, İspanyol yönetiminin korkularını gidermeye yetmemişti. İspanyol idarecilerinin zihninde 711 yılında ülkeyi istilâ eden anlayış ve kuvvetin Cebeli Tarık Boğazı’nın öte yakasında (Kuzey Afrika’da) sapasağlam durduğuna dair kuvvetli bir inanç mevcuttu. İspanya sekiz asır sonra ontolojik bir tehdit altında bulunduğuna inanmış ve bu tehdidi bu kez İberya topraklarında değil, kaynağında kurutma veya durdurmaya yönelmiştir. Kastilya Kraliçesi İsabel’in ölüm döşeğinde Berberistan’ın işgal edilmesini vasiyet etmesi (ona göre “…Kuzey Afrika’nın istilası sürdürülmelidir, din için din düşmanlarıyla savaş kesintiye uğramamalıdır”) kraliçenin koyu bir Katolik olmasıyla açıklanamayacak kadar siyasî ve ekonomik boyutları olan yeni bir dış politikanın takip edilmesiyle ilgilidir.

İspanya, Kuzey Afrika topraklarını işgale başlamadan önce bölgenin siyasî, sosyo-ekonomik yapısı hakkında önemli tetkiklerde bulunmuştur; toplumsal barışı sağlayacak dinî ve siyasî formüller bulma konusunda güçlük çeken mahallî yönetimler, rakip kabilelerin savaşlarından veya kırsal-kent geriliminden doğan sorunları aşacak idarî mahareti gösteremedikleri tespit edilmiştir. İdaredeki ve toplumdaki fay hatlarını harekete geçiren İspanyollar, çok geçmeden işgal planlarını devreye soktular. Melilla’nın işgali (1497) ile başlayan çeyrek asırlık istila süreci, bölgenin tüm dinamiklerini alt-üst etti.

İspanyol işgali öncesinde Kuzey Afrika topraklarında üç hanedanın hâkimiyeti sözkonusuydu; Cezayir’in doğu kısımları ve Trablusgarp’ın da dahil olduğu toprakları elinde tutan Tunus merkezli Hafsîler; Fas’ta Vattasîler; Orta ve Batı Cezayir topraklarının da hâkimiyet alanında yer aldığı Tilimsân merkezli Zeyyânîler. Bu hanedanlıkların dış düşmanın saldırılarını karşılayacak ne askerî ne de malî güçleri vardı. Bilhassa, denizden gelecek saldırılara karşı koyacak donanmalara sahip değillerdi. Bu nedenle savunmasız kalmışlardı.

Devamı Derin Tarih Ocak Sayısında…

Benzer konular