Batı’nın kendi kontrolü dışına çıkan Müslüman liderlere karşı giriştiği darbelerin en önemlilerinden biri şüphesiz 19 Ağustos 1953’deki İran darbesidir. İngiltere’nin Musaddık’ın İran petrollerini millîleştirmesine tepki göstermesinin ana nedenlerinden birisi İran’ın tavrının savaşın ardından bağımsızlığını kazanmaya başlayan diğer ülkelere de sıçraması ve büyük ölçüde sömürgelerden gelen doğal zenginliklerle ayakta duran İngiliz ekonomisinin çökme tehlikesiydi. İngiltere bu hususta ABD’yi de uyarmış ve Musaddık’ın petrol üzerinde kontrolü ele geçirmesi durumunda diğer ülkelerin de yeraltı kaynaklarını millîleştirme hareketine girişeceklerini ve bu durumda, yalnızca Londra’nın değil Washington’un da Endonezya’dan Latin Amerika’ya kadar olan bölgedeki çıkarlarının tehlikeye gireceğini hatırlatmıştı.
İngiltere ciddi bir halk ve muhtemelen Sovyet desteğine sahip olduğunu düşündüğü Musaddık hükümetine karşı harekete geçmek için Amerika’nın desteğine başvurdu. Dwight Eisenhower’ın Kasım 1952’de başkan seçilmesinin hemen ardından, Washington’a aracılar göndermiş ve yeni başkanın ekibi ikna edilmişti. Bu amaçla aynı zamanda eski başkanlardan Theodore Roosevelt’in torunu olan CIA Ortadoğu Direktörü Kermit Roosevelt, Haziran 1953’te çantasında ciddi bir nakit ile birlikte Tahran’a gitmiş ve ilk olarak İran’ı kaosa sokabilmek ve Musaddık’ın popülerliğini azaltabilmek için çok sayıda politikacı, gazeteci ve din adamına rüşvet dağıtmaya başlamıştı.
Geniş halk kesimleri arasında kahraman konumunda bulunan Musaddık’ın devrilebilmesi için öncelikle dezenformasyon ile gözden düşürülmesi gerekiyordu. Bu amaçla çeşitli yalan ve iftiralarla kamuoyu oluşturma çabalarına girişilmiş, solcu Tudeh Partisi’yle olan irtibatından dolayı komünizm taraftarlığı ile suçlanmıştır. Dönemin şartları ve Soğuk Savaş’ın yeni başladığı düşünüldüğünde Musaddık’ın özellikle Batı kamuoyunda şeytanlaştırılması için bundan daha uygun bir yafta bulunamazdı. Aynı şekilde ABD ve İngiltere kontrolündeki Batı ve İran medyası da, Musaddık ve Dışişleri Bakanı Dr. Fatımi gibi isimlerin “diktatör”, “demagog”, “şehitlik saplantılı duygusal İslamcı”, “eşcinsel”, “uyuşturucu bağımlısı”, “Yahudi” ve “Bahai” olduklarına dair yayınlar yapıyorlardı.
Bunun yanı sıra darbeye hazırlık olarak girişilen eylemler yalnızca İran içiyle sınırlı değildi. Özellikle İngiltere uluslararası propaganda kampanyasının yanı sıra İran’a karşı ekonomik bir savaş da başlatmıştı. Londra yönetimi İran’ın İngiltere’deki mal varlıkları dondurmuş, İran’a petrol ihracatında kullanılan teçhizatın ihraç edilmesini yasaklamış, ABD’nin İran’a vermeyi düşündüğü 25 milyon dolarlık krediyi de engellemişti. Aynı şekilde, İran’dan petrol almak isteyen müşteriler Birleşik Krallık tarafından tehdit ediliyordu.