Uyanış: Büyük Selçuklu, bir belgesel olmayıp tarihî dizi filmdir. Bu nedenle her türlü kurgusal yoruma açık olduğu düşünülebilir. Ancak izleyicilerden “Dizinin tarihî gerçeklerle bir alakası var mıdır?” ya da “Ne kadar gerçekçi bir dizidir?” şeklinde sorular yükselmesi kaçınılmaz gibi görünüyor. Onlara cevaben şunları söyleyebilirim:
1: Anadolu Selçuklu obası diye bir şey yoktur. Dizinin konusunun geçtiği yıllarda Anadolu’da Türkiye Selçuklu Devleti hâkim bulunuyordu. Bir devletin oba diye gösterilmesi tarihî gerçekliğe aykırıdır.
2: Diziye bakarsak Koskoca Büyük Selçuklu Devleti bir kabile gibi idare edilmiş! Sanki ortada bir devlet yok da göçebe bir kabile var.
3: Selçuklular kan dökmekten zevk alan bir topluluk değildi, dizi daha ilk dakikasından işe kan dökerek başlıyor. Aksine Selçuklu Devleti sulhsever olup eğer savaş kaçınılmaz bir hal almış ise bundan çekinmeyen, korkusuz ve savaşın kurallarına bihakkın uyan bir devletti.
4: Senarist sanki bir çırpıda Selçuklular ile ilgili bazı metinleri okumuş ve aklında kalanlardan bir senaryo yazmış intibaı uyanıyor. Birbiriyle uyumsuz karakterler ve konular, yer ve zaman mefhumu bulunmadan havada uçuşuyor. Tarihî karakterlerle onları canlandıran oyuncular arasında dağlar kadar fark var. Vezir Nizâmü’l-Mülk başarılı bir oyuncu tarafından canlandırılıyor ancak vezirin görevi olmayan işlerle meşgul olması dikkat çekiyor. Vezir otopsi yapmaz! Sultanın oğlu olan meliki tehlikelere atmaz.
5: Meliklerin dışarıda, orada burada yaşaması diye bir devlet geleneği yoktur.
6: Sencer’in doğum sahnesi, Melikşah’ın ok ile yaralanması tamamen gerçek dışı olaylardır.
7: Melik Sencer ile Melik Muhammed Tapar öz kardeşlerdir. Muhammed Tapar yaşça Sencer’den büyüktür. Sarayda ikamet eden Muhammed Tapar tehlike altında değilken, yine aynı anadan olma Sencer nasıl oluyor da tehlike altında bulunuyor? Dönemi ve konuyu bildiğim halde anlamakta güçlük çektim. Hiç bilmeyen ne yapmıştır, doğrusu merak ediyorum.
8: Savaş sahnelerini incelediğimizde Selçuklular ile uzaktan yakından alakasının olmadığını görüyoruz. Selçuklu savaş sistemi yakın dövüşü kabul etmez. Düşmana belli bir mesafede yaklaşılır, sonra kaçmak suretiyle pusuya çekilinir, pusu bölgesinde kıstırılan düşman çembere alınarak ok yağmuruna tutulur. Uzun süre takip edilen düşmana yorgun olduğu bir anda ani saldırı düzenlenir. Vur kaç taktiği uygulanır. Düşman dar bir geçitte sıkıştırılır ve uzaktan atılan oklarla hücum edilir…
Devamı Derin Tarih Kasim Sayısında…