İslam ve Batı

Karl Marx ve Friedrich Engels beraber kaleme aldıkları Komünist Manifesto’nun ilk cümleleri olarak “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor- Komünizm hayaleti. Avrupa’nın bütün eski güçleri bu hayalete karşı kutsal bir sürgün avı için ittifak halindeler, Papa ile Çar, Metternich ile Guizot, Fransız radikalleri ile Alman polisleri” diye yazmışlardı. Oysa Komünizm, Marx ve Engels’in bu satırları yazmasının üzerinden 1,5 asır bile geçmeden tarihin unutulmuşlar mezarlığındaki yerini alacaktı.

Ne var ki Marx ve Engels Avrupa’nın başına daha Emeviler zamanında musallat olan gerçek hayaleti gözden kaçırıyorlardı. Bu hayalet, Jack Goody’nin isabetle teşhis ettiği gibi İslamın hayaletiydi ve savuşup mezarlığa gideceğine, Batı’nın kalbine ağır çekimdeki bir bıçak gibi usul usul sokuluyor ve Avrupa/Batı dediğimiz ve Tanzimat sonrası üdebamızın -haşa- kıblesi sayılan bu nevzuhur dünyayı dönüştürüyordu: Olumlu yönde, İslamın lehine veya olumsuz yönde, İslamın aleyhine.

Yine Jack Goody ile devam edersek Marx ve Engels’in cümlesinde geçen “Papa ile Çar”ın yerine bugün ABD ve Rusya’yı, “Metternich ile Guizot”nun yerine Pegida ve Macron’u, “Fransız radikalleri ile Alman polisleri”nin yerine Avrupalı sağcı liderler ile İsrail askerlerini rahatlıkla koyabiliriz. Sonuç değişmez: Avrupa’nın/Batı’nın üzerindeki İslamın hayaleti inatla avlanmaya devam etmektedir.

Bu ayan beyan hakikate rağmen İslamı inatla görmezden gelme ve sanki mümkünmüş gibi ortamdan silme, o da olmazsa ötekileştirme, terörist ilan etme tavrı giderek komik kaçmakta ve bir nevi çaresizliğin ilanı olmaktadır. Oysa meselenin çözümü için bir medeniyet yüzleşmesine gidilmesi ve mevcut “öteki”leştirmenin “ötesi”ne geçilmesi gerekir.

Bu sözler bizi değerli dostum Doç. Dr. İbrahim Kalın’ın 2016 yazında yayımlanan Ben, Öteki ve Ötesi adlı kitabının ana tezine götürüyor. İslam ve Batı’nın iç içe geçmiş tarihleri, onların karşılıklı etkileşim ve tedahülleri eşliğinde okunduğunda asırlardır devam eden “ben” ve “öteki” dikotomisinin ötesine nasıl geçileceğinin revnaklı ipuçlarını uzatıyor önümüze.

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcılığı gibi sorumluluk isteyen bir görevin ağırlığına rağmen fikir ve sanat faaliyetine hız kesmeden devam eden Doç. Kalın ile gerçekleştirdiğimiz ufuk açıcı söyleşi ile kitabı hakkındaki her biri ayrı bir değer taşıyan değerlendirmelerin neredeyse Namık Kemal’den beri uğraştığımız Avrupa/Batı sorununu anlayıp aşmamıza katkısı olacağı ümidini taşıyoruz.

2018 yılında yine dopdolu sayılarda buluşmak ümidiyle. Hayırla kalınız efendim.

Mustafa Armağan

Derin Tarih Dergisi Genel Yayın Yönetmeni

Benzer konular