10. Yıl Nutku’nu Okumamak İçin 14 Dişini Çektirmiş

Sayın Taha Akyol geçenlerde Karar gazetesindeki köşesinde “Milli Tarih ve Malazgirt” başlığıyla yayımladığı yazısının sonunda, sözü ünlü bir tarihçimize getirip şöyle diyor:

“Milli Şef İnönü, 28 Temmuz 1942’de İstanbul’da tarihçi Mükrimin Halil Yinanç Hoca’dan Selçuklu Tarihi yazmasını istedi. Hoca’nın ‘Türkiye Tarihi-Selçuklular Devri’ adlı öncü eseri 1942’de yayımlandı. Bildiğim kadarıyla Malazgirt’le Anadolu’nun vatanlaşmasını anlatan ilk ilmî tarih kitabı budur. Kürtleri de anlatır. Merhum Mükrimin Halil Yinanç, diğer bütün öncü tarihçilerimiz gibi Batı’da okumuş, tarihçiliğe de, Tarih-i Osmani Encümeni’nde başlamıştı.”

Taha Bey’in köşe yazısı olması dolayısıyla -belki de- aceleye getirerek kaleme aldığı bu yazıda görülen eksik ve yanlış noktalara temas etmeden önce dünyaca ünlü tarihçimiz Mükrimin Halil Hoca’nın tarihe, özellikle Orta Çağ İslam Tarihi’ne olan vukufiyetine kısaca temas etmek istiyorum.

İstanbul Üniversitesi Rektörü Ord. Prof. Dr. Kâzım İsmail Gürkan, Mükrimin Halil Hoca’nın vefatından hemen sonra kaleme alıp 28 Aralık 1961 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımladığı yazısına şu satırlarla başlıyor:

“Herkes kitap okur, Mükrimin kütüphane okurdu! Hayatının son ayları olacağını kimsenin hatırına bile getirmediği birkaç aydan beri -bilmiyorum kaçıncı defa- içine daldığı Topkapı Sarayı Kütüphanesi’ni bitirmek üzereydi. Akşam üzeri saray kapanırken hademelerle beraber dışarı çıkar, sokaklara sürünürcesine uzun ve şişkin çantası bir elinde, öteki elindeki bastonunu meşhur tavrıyla kullanarak Sultanahmed’i geçer ve ara sıra bana uğrardı. Hemen her görüşmemizde ‘Kitap ne vakit çıkacak?’ münakaşası açılır ve o türlü mazeretlerini sayar, dökerdi. Evet, üniversitede Ortaçağ Tarihi Ordinaryüs Profesörü Mükrimin Halil, ‘Türkiye Tarihi’ adıyla başladığı büyük eserin yalnız 191 sayfalık bir fasikülünü yayımladı (1944) arkası gelmedi.”

El-hak bunların hepsi doğrudur. Mükrimin Halil Hoca yalnız Topkapı Sarayı Kütüphanesi’ni okumakla yetinmedi; başta Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Süleymaniye Kütüphanesi olmak üzere İstanbul’un diğer bütün kitap hazinelerini hatmetti. Bu geniş tecessüs ve büyük merak onu tarih okyanusunun mahir bir yüzücüsü hâline getirdi. Evet, başlangıçta çok dağıldı ama sonunda sahayı biraz olsun daraltarak Ortaçağ İslam Tarihi, bilhassa Selçuklular üzerinde uzmanlaştı. Fakat -moda deyimle- uzmanlık da onu kesmiyordu.

Devamı Derin Tarih Eylül Sayısında… 

Benzer konular