Sarayın Hat Hocasının Mezar Taşı Kör Kazma Kurbanı

İstanbul Osmanlı İmparatorluğu’nun sadece siyasî başkenti değil, kültürel ve sanatsal faaliyetlerin de merkeziydi. Birçok hattat, müzehhib, ebru sanatçısı bu şehirde yüzyıllar boyunca usta-çırak ilişkisi içerisinde yetişmiş, yeteneklerinin serpildiği bu ortamda tarihe emanet ettikleri eserleriyle bizlere ilham ve iftihar kaynağı olmuştur.

İşte bu kudretli sanatçılardan biri de 18. yüzyılda yaşamış Emir Efendi ya da meşhur ismiyle Yedikuleli Seyyid Abdullah Efendi’dir. Kendisi Osmanlı hat sanatı tarihinde ekol oluşturmuş Hafız Osman’ın en önemli talebelerinden biridir. Onlarca Kur’an, En’am, kıt’a, hilye-i şerife yazmış ve devrin padişahı III. Ahmed’in iltifatına mazhar olarak sarayda hat hocalığına getirilmiş yüksek bir sanatkârdır.

Seyyid Abdullah ilk yazı derslerini İmrahor İlyas Bey Camii’nin imamı olan babası Hasan Haşimi Efendi’den almıştır. Babasının vefatından sonra aynı camide bu vazifeyi devralır. Genç yaşlarında hat sanatına iştiyak duyan Seyyid Abdullah, Hafız Osman’dan 1690 senesinde icazetini alır. Bundan sonra da bu sanatı ölümüne değin (10 Eylül 1731) bırakmayarak tarihe velut bir sanatkâr olarak geçer. Önemli vasıflarından biri, başta oğlu Seyyid Abdulhalim Efendi olmak üzere birçok talebe yetiştirmiş olmasıdır. Öyle ki hocası Hafız Osman’dan aldığı el ve Eğrikapılı Mehmed Rasim’e aktardığı feyizle beraber “Aklâm-ı Sitte” olarak adlandırılan bu ekol 20. yüzyılda Halim Özyazıcı’ya kadar uzanmıştır.

Sanatçılığı hakkında dilden dile anlatılan şu kıssa hakikaten dikkate şayandır:

Hafız Osman ile birlikte bir gün bir yerde istirahatteyken yanlarına biri gelir ve Hafız Osman’a, “Sultânım, telâmize-i kirâmınızdan bir seyyid efendiyi vasf buyurmuş idiniz. Ayâ onların rü’yeti ve hatlarının ziyâreti ile şeref-yâb olmak mümkin olmaz mı?” dedikten sonra Hafız Osman, yanındaki Seyyid Abdullah’ı göstererek, “Bu seyyid çelebi odur ve benden güzel yazar” diyerek onu taltif etmiştir. Ömründe kimseye bu denli bir iltifat etmemiş olan Hafız Osman’ın bu sözleri karşısında Abdullah Efendi, “Hicabımdan kalem-âsâ o ânda iki şakk olayazdım”, yani “Hicabımdan kalem gibi ikiye ayrıldım” demiştir.

Tevazu sahibi bu büyük sanatçı vefat ettiğinde Eyüp-Bahariye yolu üzerindeki Şah Sultan Camii karşısında defnedilmiştir. Bugün, zikredilen caminin tam karşısına tesadüf eden yerde müstakil bir türbe içerisinde hattatın yalnızca bir baş taşından ibaret kabri bulunmaktadır. Kabir taşında şunlar yazmaktadır:

Hüve’l-hayyü’l-baki

Şeyhü’l-hattatin

Yedikuleli

merhumun kabri

şerifidir

Sene 1144

fi 8 Ra (biü’l-evvel).

Devamı Derin Tarih Nisan Sayısında…

Benzer konular