Üsküp’ün Manevî Odaklarindan Haznedar Rifâî Tekkesi

Üsküp doğumlu şairimiz Yahya Kemal Beyatlı, bu şehrin, “Yıldırım Bayezid tarafından şimale karşı bir Türk müdafaa kalesi” olarak kurulduğunu ifade eder. Eserlerinde sık sık Rumeli ve Üsküp’ten hasretle bahseden Yahya Kemal, yine bir eserinde Fatih devrinin ruhânî bir mezarlığı olarak nitelediği Üsküp için söylenen şöyle bir rivayeti aktarır: “Her köşesinde bir evliya yatardı. Halkı rivayet eder ki ya Bağdat’ta bir evliya fazla imiş yahut da Üsküp’te. Ulema henüz bu bahsi halledememiş.” Üsküp’te Osmanlı İmparatorluğu’nun izleri olan değerli anıtlar varlığını yüzyıllardır korumaktadır. Bunların arasında Yahya Kemal’in hayatında önemli izler bırakmış ve günümüzde bile Makedonya ve Üsküp’ün manevî dünyası için önemli mekânlardan biri olan Rifâî Tekkesi de yer almaktadır.

Yahya Kemal’in Üsküp’te yaşadığı yıllarda şehirde; Rifâî, Kâdirî, Sinanî, Bektaşî, Halvetî, Nakşibendî, Sâdî, Mevlevî ve Melâmî tarikatlarına ait 18 tekke bulunmakta idi. Bu tekkelerin bir kısmı göçler yüzünden cemaatini kaybederek kendiliğinden ortadan kalkmış, bazıları da 1963 yılındaki büyük depremde tamamen yıkılarak tarihe karışmıştır. Bugün Üsküp’te bu 18 tekkeden sadece Rîfaî Tekkesi tam teşekküllü bir şekilde külliyesini muhafaza edebilmiş ve ayaktadır. Tekkenin ayakta kalabilmiş bir tasavvuf müessesesi olarak öneminin yanında hâlihazırda Makedonya Türkleri ve diğer Müslüman topluluklar için bilim, edebiyat ve kültür merkezi olarak hüviyetini koruyor ve sürdürüyor olması da mühimdir. Çünkü bu tekkenin silsilesinde yer alan sekiz şeyhinden ilki muteber bir bilgin, ikincisi de şairdi. Her ikisi de yaşadıkları dönemlerde Üsküplüler arasında büyük otoriteye sahip kişilerdi.

Haznedar Tekkesi adıyla bilinen Üsküp Rifâî Tekkesi, Eski Hatuncuklar Mahallesi veya Hacı Şeyh Meydanı’nda Hicrî 1232 (M. 1816-17) senesinde bina ve ihya edilmiştir. Tekkenin vakfiyesinin kuruluş tarihi 13 Cemâziyelâhir 1233’tür (20 Nisan 1818). Kurucusu Kalkandelen’e yakın Grupçin köyünden ve Üsküp’e çocukken gelen İsmail oğlu Mehmet Efendi’dir. Büyük bir zekâ ve beceriye sahip; maliye alanında çok başarılı olan Şeyh Mehmet Efendi, kısa zamanda haznedar unvanına yükselir. Tekkenin tarihçesini kaleme alan M. Zihni Üskübî’nin verdiği bilgiye göre, Şeyh Mehmet Efendi Üsküp’te Rifâî tarikatı şeyhlerinden Arap Şeyh Hacı Hâtifî isimli bir şeyhe intisap ederek şeyhliğe kadar yükseldiğini yazmaktadır. Ancak vakfiyedeki silsilede Şeyh Mehmet Efendi’nin şeyhi olarak Şeyh Seyyid Mustafa Efendi’nin adı zikredilir.

Şeyh Mehmet Efendi muhtemelen memuriyeti sırasında biriktirdiği parayla satın aldığı evi tekkeye dönüştürmüştür. Ev, bizzat vakfeden tarafından satın alınmış, tamir edilip yenilenmiştir. Vakfiyeye göre tekke bir semahane, bir kahve ocağı, fevkâni bir oda, sofa, ahır, su kuyusu ve avludan oluşmaktadır. 800 metrekare bir arsa içinde kurulmuş olan tekkenin geniş bir avlusu ve bahçesi vardır. Zaman içinde küçük bir külliyeye dönüşmüş olan tekkede bir de türbe yer almaktadır. Sırasıyla; Şeyh Mehmet Efendi, kızı ve gelini, I. Şeyh Sadeddin Efendi ve oğlu II. Şeyh Mehmet Baba, Şeyh Sadeddin Sırrî, Rıza Efendi, Şeyh Ahmet Efendi ve hanımı, Müderris Şeyh İdris Efendi ve Seyyide Hanım medfundur.

Devamı Derin Tarih Şubat Sayısında…

Benzer konular