Ayasofya Müzesi Eski Müdürü Erdem Yücel: Ayasofya’da Bizans’ı Görmek İsteyenler Niçin Osmanlı’yı Görmeden Çıkamıyordu?

Ayasofya tarihi deyince ilk akla gelen isimlerdensiniz. Ayasofya’yı önemli kılan nedir sizce?

Ayasofya evrensel bir yapı. İstanbul’un en yaşlı yapılarından olup üç dönem geçirmiştir: Doğu Roma yani Bizans, Osmanlı ve müze olduktan sonraki dönem. Kısacası 916 yıl kilise, 481 yıl cami olmuştur.

Bu üç dönemin ilki pek bilinmez.

Bugünkü Ayasofya’nın yerine inşa edilmiş olan ilk Ayasofya’nın İstanbul’un kuruluşunda I. Konstantinos döneminde, oğlu Konstans’ın babasının kayınbiraderi Lucinus’a karşı kazandığı zaferin anısına yapıldığı söylenir. O yapı bugünkünden oldukça farklıdır. Bizans mimarisinde bazilika olarak isimlendirilen ince uzun, dikdörtgen planlı olup üzeri kırma çatıyla örtülmüştür. İlk Ayasofya’nın yapımı tartışmalı bir konudur. Erken Bizans mimarisine tipik bir örnek olduğu bilinir. Bu yapı Bizans İmparatoru Arkadios’un eşi İudoksia ile İstanbul Patriği Aziz İoannes Christomos arasındaki çekişme sonucu çıkan bir isyan neticesinde yakılmıştır. Bu yapıdan damgalı bir tuğla dışında hiçbir iz kalmamıştır. İkinci Ayasofya’yı II. Thedeosios, Mimar Rufunos’a yaptırmıştır. Bazı lentoları, sütunları ve sütun başlıkları ikinci Ayasofya’dan arta kalan örneklerdir. Su kalıntıları İstanbul Arkeoloji Enstitüsü’nün 1935-36 yıllarında yaptığı kazıda ortaya çıkmıştır. İmparator Iustinianos aleyhine 13 Ocak 532’de başlayan Nika ayaklanması sırasında ikinci Ayasofya da yakılmıştır. İmparator ayaklanmayı bastırdıktan ve siyasî konumunu sağlamlaştırdıktan sonra Ayasofya’yı öncekilerden çok daha görkemli olarak yeniden yaptırmayı istemiştir. Bunun için de dönemin en ünlü mimar-mühendisini ve matematikçisini bu iş için görevlendirdiğini biliyoruz: Miletoslu İsidoros ile Trallesli (Aydın) Antemios. Bizans’ın bütün eyaletlerine emirnameler göndererek, antik çağların mabetlerinden arta kalan mimarî parçaların Constantinopolis’e gönderilmesini istemiştir. Bunun üzerine Aspendos, Efes, Baalbek, Tarsus başta olmak üzere Anadolu, Teselya ve Suriye’nin antik kentlerindeki sütunlar, mermerler, çeşitli renklerde taşlar Ayasofya’da kullanılmak üzere gönderilmiştir. Ayasofya’nın döşeme ve duvarlarını kaplayan beyaz mermerler Marmara Adası’ndan (Prokennesos), yeşil somakiler Eğriboz Adası’ndan getirilir. Bundan başka Teselya ile Mora yarımadasından çeşitli taşlar, Afyon yakınından pembe mermerler, Kuzey Afrika’dan sarı mermerler gönderilir. Ayasofya’nın iç mekânında orta ve yan nefleri birbirinden ayıran, dördü sağda, dördü solda bulunan yeşil-siyah damarlı mermer sütunlar Ephesos Artemis Mabedi’ne aittir. Yarım kubbe altında yer alan sekiz porfir sütun ise Kahire yakınlarındaki eski bir Mısır mabedinden gönderilmiştir. Böylelikle Ayasofya’nın yapımında Anadolu’nun çeşitli antik yerleşme alanları ile Atina, Numidia, Mısır, Suriye ve Teselya’nın taşları, sütunları ve sütun başlıklarından geniş ölçüde yararlanılmıştır. Ayasofya’nın yeniden inşası için öncelikle daha önce yapılmış olan iki Ayasofya’nın bulunduğu alan düzenlenmiş; eski kalıntılar, yıkıntılar ortadan kaldırılmış ve çalışmalara 23 Şubat 532’de başlanmıştır. Mozaikler ve bezemeler dışında yapı 5 yıl, 10 ay, 4 gün sonra, 27 Aralık 537’de tamamlanmıştır. O günün şartlarında böylesine büyük bir mabedin yapılması olağanüstü bir hadiseydi.

Devamı Derin Tarih Kasım Sayısında… 

Benzer konular