İBRAHİM KALIN: AÇIK BİR UFKA DOĞRU BÜYÜK SORULARI YENİDEN SORMAMIZ LAZIM

KONUŞAN: MUNİSE ŞİMŞEK

Hocam, öncelikle yeni kitabınız hayırlı olsun diyelim. Açık Ufuk çağın karanlığına karşı insanlığa yapılan bir isyan çağrısı, bir başkaldırı daveti diyebiliriz sanırım. İnsanı düşünmeye, felsefenin temel sorularını yeniden sormaya ve Eflatun’un mağarasından çıkmaya davet ediyorsunuz. Size göre içinde yaşadığımız çağı bu noktaya getiren, modern felsefeyi bu açıdan iş görmez kılan nedir?

Teşekkür ederim. Kitap umarım ufkumuzun her daim açık kalmasına vesile olur.

Her kitap bir davettir. İnsanı bir yolculuğa, bir seyr ü sefere, bir keşfe, bazen durup biraz soluklanmaya, bazen koşmaya, bazen aynada kendine bakmaya davet eder. Açık Ufuk da böyle bir davet olarak görülebilir.

Bir kitabın iyi olup olmadığını belirleyen niteliklerinden biri verdiği cevaplar kadar sorduğu soruların mahiyeti ve yerindeliğidir. Cevapları değişse de tarih boyunca değişmeyen sorular vardır. Mesela “iyi nedir?” sorusu böyle bir sorudur. “Ben neden varım? Varlığımın anlamı nedir?” soruları da tarih boyunca farklı düşünce iklimlerinde sorulmuş sorulardır. Cevapları dönem dönem değişmiştir ama sorular var olmaya hep devam etmiştir. Bu kitapta bu türden birkaç soru sordum ve elimden geldiğince cevaplamaya çalıştım.

Bunların başında tabii ki anlam sorusu geliyor. Varlığın bir anlamı var mı? Neden yokluk değil de varlık var? Ben neden varım? Biz neden varız? Bu soruların ciddi ve hayati sorular olduğunu kavramak için de ciddi bir tefekkür çabasına ihtiyacımız var. Modern haz ve tüketim çağı büyük bir eğlence sektörünün kodlarını kullanarak bize bu tür soruların yersiz, lüzumsuz, alakasız ve önemsiz olduğunu telkin ediyor. Düşünmek yerine yapmayı, sorgulamak yerine kabul etmeyi, durup muhasebe yapmak yerine tüketmeyi salık veriyor. İnsanın kendini ancak modern tüketim mekanizmaları içinde ‘muteber bir tüketici’ olarak gerçekleştirebileceğini söylüyor. Böylece varlığın ve insan olmanın amacı, üretim-tüketim ilişkileri bağlamında tanımlanır hale geliyor.

Bu muazzam bir ufuk daralmasıdır. Ufkumuzun kapanması ve kararmasıdır. Zira varlığı maddeye, manayı işleve, insanı tüketime indirgemek demek insan olmanın anlamından, kültür, sanat ve medeniyet gibi değerlerden tamamen kopmak anlamına geliyor. Hiper modernitenin dayattığı haz, tüketim ve eğlence kültürü bizi yeniden Eflatun’un mağarasına hapsetmek istiyor. Burada mutlu olacağımızı söylüyor. Eflatun’un mağarasında gölgeler duvara yansıyordu. Şimdi gölgeler yaldızlı, albenili, parlak, elimizde tuttuğumuz ışıklı ekranlara yansıyor. Bize bu gölgelerin, imgelerin, resimlerin, yansımaların tek yahut en önemli gerçek olduğu söyleniyor. ‘Her şey burada elinin altında … kalkıp bir yere gitmene gerek yok’ deniyor. Çünkü ayağa kalktığımız anda ayaklarımıza vurulmuş prangaların farkına varacağımızı biliyor ve bundan korkuyorlar. Bizim hem ayaklarımıza vurulmuş prangalardan hem de zihinlerimize takılmış kelepçelerden kurtulmamız gerekiyor. Bunun için açık bir ufka doğru yeniden temel ve büyük soruları sormamız lazım.

Kitap boyunca düşünme eylemini yola koyulmak/düşmek/çıkmak veya yolda olmak metaforlarıyla birlikte kullanmanızın bir sebeb-i hikmeti olsa gerek?

Düşünmek dinamik bir süreçtir; tıpkı yola çıkmak gibi. İnsanın yeryüzü hayatı bir yolculuktur. Buradaki her eylemi bu yolculuğun bir parçasıdır. Düşünmek, bu yolculuğu anlamlandırma çabasıdır. Düşünce, bu çabayla uyum içerisinde olmalıdır. Nasıl varlık ve hayat dinamik bir akışsa, onun üzerine düşünmek de dinamik bir süreç olmalıdır. Gerçekliğin dinamik, düşüncenin statik olduğu bir yerde hakikate ulaşmanız mümkün değildir.

Her yolculuk bir hazırlanmayı gerektirir. Yola çıkmadan önce hedefinizi az-çok belirlemeniz gerekir. Zira her yere giden bir insan aslında hiçbir yere gidemiyor demektir. Yola çıkarken yanınıza azık olarak ne almanız gerektiğini bilmelisiniz. Dağa giderken yanınıza deniz malzemesi almazsınız. Yol, yolcu, azık ve size eşlik edecek şeyler bir uyum ve ahenk içinde olmalıdır. Yolda karşınıza sürprizler çıkabilir. Ovalar, vadiler, göller, tepeler çıkabilir. Aynı şekilde kuyular, uçurumlar, kaygan zeminler, tuzaklar da çıkabilir. Yolda olmak, her anın farkında olmak demektir. Yolda düşünmek demek, her daim teyakkuz halinde olmak demektir. Bu yüzden düşünceyi donduramazsınız. Eşyanın tabiatı dinamik olmayı gerektirir. Yol da, yolda olmak da, yoldayken tefekkür etmek de her an canlı, farkında ve müdrik olmanızı gerektirir.

Devamı Derin Tarih Nisan Sayısında…

Benzer konular