PAUL ROBERT MAGOCSİ: NE DİYORDU STALİN: “HALK YOKSA PROBLEM DE YOK!”

KONUŞAN: ÖZLEM KOCUKELİ ÖZBAY

Kırım’ın 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’yla Osmanlı Devleti’ne bağlılığına son verilmesinin ardından 1783’te Rusya tarafından ilhakı hangi gerekçeye dayandırılmıştı? Osmanlı Devleti’nin bu süreçte yaşananlara karşı reaksiyonu ne oldu?

Her şey jeopolitikle ilgilidir. Rusya İmparatorluğu’nun halefi olan Moskova Çarlığı (Rusya Çarlığı), karayla kuşatılmış, denize ulaşımı olmayan bir ülke idi. Moskova Knezliği’nin denize tek ulaşımı kuzeydendi; ancak o bölgede de sular yılın büyük bir kısmında donmuş haldeydi. Sıcak su limanlarına ulaşmak, Moskova Knezliği’nin ve daha sonra da Rusya’nın başlıca hedefi haline gelmişti. Rusya batıda Baltık Denizi’e eriştikten sonra, güneyde Karadeniz’e ulaşmak üzere işe koyuldu. Burada Osmanlı İmparatorluğu ile çatışması gerekiyordu. Bu nedenle 17. yüzyıldan 18. yüzyılın sonlarına kadar Moskova/Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında bir dizi savaş gerçekleşti. Rusya er ya da geç Kırım Hanlığı dâhil Osmanlı topraklarının Çarlık Rusya’sı tarafından ilhak edileceğine inanıyordu.

İlhak yöntemleri farklılık gösterse de, sonuç kaçınılmaz olarak aynıydı. 1770’li yıllarda sahnelenen senaryo şu şekildeydi: Kırım hanı ve nüfuzlu Şirin aşireti, Rusya Çariçesi II. Katerina’ya bağlılıklarını bildirdiler. Çarlık orduları Kırım’ı işgal ettiler ve Kırım’ın bağımsız bir devlet olduğu ilan edildi. Osmanlılar Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım’ın bağımsızlığını tanıdı. Ancak aradan 10 yıl geçmeden II. Katerina Kırım’ın Rusya’ya ilhakını emretti (1783). Son tahlilde bunlar yalnızca ayrıntıdan ibaretti. Zira Moskova Knezliği/Rusya daima sıcak su limanlarını elde etmeyi istiyordu. Bu ilhak ile Kırım’da ve Karadeniz’in kuzey kıyılarında birkaç limana sahip olmuşlardı.

Elbette Rusya Osmanlı İmparatorluğu’nu Avrupa’dan çıkarana kadar durmayacaktı. Belki de Katerina’nın “Yunan Projesi”ni -Rus imparatorluk hanedanı tarafından yönetilecek Bizans İmparatorluğu’nun yeniden kurulması- gerçekleştirebileceklerdi. Bu emeline ulaşamamasının nedeni, Büyük Britanya ve Fransa’nın yardımıyla, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya Savaşı’na kadar hayatta kalmayı başarabilmesiydi.

1774’ten 1944’e kadar geçen 170 yılda Rusya Tatar topraklarında neyi hedefledi? Bu hedefe ulaşmak için takip ettiği sistematik program neyi içeriyordu? Bu süreçte Tatar kimliği, dili, kültürü ne tür yaralar aldı?

1783 yılında başlayan Rus yönetimi altında, Kırım Tatarları ve kültürleri istikrarlı biçimde geriledi. 1775 yılında Tatarlar Kırım nüfusunun yüzde 88’ini oluştururken,  20. yüzyılın başlarında, Çarlık Rusya’sının son yıllarında bu oran yüzde 30’a kadar düştü. 1944 yılına gelindiğinde, çeyrek asırlık Sovyet Rusya’sı yönetimi sonrasında bu oran sıfıra inmiş, Kırım’da artık hiç Tatar kalmamıştı. İstikrarlı gerileme ve sonunda Tatarların Kırım’dan silinmesinin nedeni, birkaç göç dalgası idi. Bunların en büyüğü Kırım Savaşı’nın sona ermesinden (1854) sonraki 10 yıl içinde gerçekleşti ve bu göçte 140.000’den fazla Kırım Tatarı Osmanlı İmparatorluğu topraklarına, ya Balkanlara (günümüzün Romanya ve Bulgaristan’ı) veya Anadolu’ya göç etti.

Kırım’da kalan Tatarlar ise çeşitli ayrımcılıklara maruz kaldılar. Camileri ve diğer kültür eserleri çürümeye terk edildi, zira çarlık otoriteleri Kırım’ı Ortodoks Hıristiyan toprağına çevirmeyi amaçlıyordu. Hersonesos (günümüzün Sivastopol’u) 10. asırda Kiev Büyük Prensi Vladimir’in vaftiz edildiği yer olması itibariyle, Çarlık Rusya’sının Kırım’ı Hıristiyanlaştırma amacının başladığı yer oldu. Çarlık Rusya’sındaki Hıristiyanlık ideolojisinin yerini Sovyet Rusya’sının ateist Marksist-Leninist ideolojisi aldı. İdeoloji değişikliğine rağmen Kırım Tatarlarının durumu daha da kötüleşti.

Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…

Benzer konular