Her büyük toplumbilimci seçkin bir hikâyecidir, her hikâyeci doğal bir toplum filozofu. Çünkü kurguladıkları karakterler, zamanla toplum şehrinin ara sokaklarındaki evliya türbelerine dönüşür. Marx’a göre, kadîm kurgu karakterlerden Prometheus, modern filozofun amel defterindeki en yüce aziz ve şehittir. Kızının anlattıklarına bakarsak, eşsiz bir hikâye anlatıcısıymış üstat: “Halalarımdan duyardım; henüz küçük bir çocukken kız kardeşlerine korkunç bir despot gibi davranır, at niyetine üzerlerine binip onları dört nala ‘sürermiş’; daha da beteri, kirli hamurla ve hamurdan da kirli elleriyle yaptığı ‘kurabiyeleri’ yemeleri için diretirmiş. Fakat onlar, karşılığında anlatacağı hikâyeler hatırına ‘sürülmeye’ katlanır ve kurabiyeleri mızırdanmadan yerlermiş.”1 Hâlâ bu çocuğun ileriki yaşlarda yaptığı kurabiyeleri yemeye devam ettiğimizi söylesem, Marx’a haksızlık mı etmiş olurum? Eskiden edebiyatı sever ama daha çok tarih ve toplumbilim okurdum. Şimdi tersini yapıyorum, çünkü iyi romancıların zaten birer doğal toplumbilimci olduklarını ‘görüyorum’. Larry Diamond, son yıllarda keşfedip de elimden bırakamadığım Nijeryalı Chinua Achebe’nin romanlarını değerlendirirken, romancının bir siyaset filozofu olduğunu söylemeye kadar gidiyor. “Bir toplumun edebiyatı bize onun kültürü, toplumsal yapısı ve hatta siyaseti hakkında çok şey söyler. Hatta, muayyen bir ülke, kültür veya dönemin romanları, bize o ülkenin değerleri, töreleri, çatışmaları, stres, değişim ve dönüşümleri hakkında tarihçi ve sosyal bilimcilerin formel külliyatlarının toplamından daha fazlasını gösterebilir. … Fakat roman, toplum ve tarihin edilgen bir yansımasından öte bir şeydir. O aynı zamanda değer, inanç, fikir, algı ve tutkuların etkin bir biçimleyicisi ve tazeleyicisidir. Hikâye anlatan insan, halkın kendi sosyal ve politik düzenleri üzerindeki düşünme biçimlerini etkileyebilir. Roman böylece siyasî kültürün rehberi, romancı ise bir siyaset filozofu olup çıkabilir.”
Devamı Derin Tarih Mart Sayısında…