Saraybosna Sevgilim

(…) 14 Aralık 1995 tarihinde her ne kadar adaletsiz de olsa ABD’nin baskısıyla Dayton Antlaşması imzalandı. Böylece köpeklerin serbest bırakılıp, taşların bağlandığı Bosna’mdaki bu katliamlar sona erdi. Hüseyin Ağabeyimin, “Asıl zorlu savaş şimdi başlıyor. Bu yıkılan ülkenin, tarihî eserlerimizin ve gönülleri incinmiş, sevdiklerini kaybetmiş insanların ayağa kaldırılması lazım” dediği an hâlâ aklımdan çıkmaz. Nihayet bir gün ağabeyim telefonla aradı: “Yıldırım, hazırlan Bosna’ya gidiyoruz.” Sevinçten havaya uçacaktım. İzinler alındı, pasaportlar zaten hazırdı. Ama nasıl gidecektik? Daha Bosna’ya uçak seferleri başlamamıştı. Kısmet bu ya, bir Arap dergisi Aliya İzetbegoviç’i yılın devlet adamı seçmiş. Bu ödülü vermek üzere temas kurmuşlar. İzetbegoviç özel uçağını İstanbul’a gönderecek, yaklaşık 30 kişilik heyeti aldıracaktı. Kimler yoktu ki bu özel heyette: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mehmet Emin Saraç, E. Tuğgeneral Mehdi Sungur, Sudanlı Dr. Fatih Hasaneyn, Milli Gazete yazarı Ekrem Kızıltaş ve Arap gazetecilerden oluşan 25 kişilik bir heyet içinde en genç ve isminin önünde hiçbir titri olmayan Yıldırım Ağanoğlu.

Alelacele birkaç hediyelik eşya alarak 1 Eylül 1996’da Yeşilköy Havaalanı’na geldik. Heyecanlı bir şekilde beklemeye başladım. Havaalanındayken sevinç, hüzün, telaş, sarhoşluk, şaşkınlık bütün duygular iç içe. Bütün duygular beynimin içinde meczetmiş bir halde. Heyecandan titriyor, sonra sana kavuşacağımı düşünüp gülümsüyor, bir oraya, bir buraya bakıyor, kafamı bir türlü toplayamıyorum. Devamlı senin adın yankılanıyor beynimin hücrelerinde: Saraybosna, Saraybosna, Saraybosna… Adını söyleyince, zaman duruyor. Katliam kuşatmasına direnirken zamanı durduran şehir. Üç semavi dinin ve medeniyetlerin buluştuğu Saraybosna. Daha seni görmeden beni içine aldın, aşkınla sarhoş, güzelliğinle şaşkın ettin!

Yakaza halimden uyanıyor, gerçekleri düşünüyorum. Saraybosna nasıl bir şehir acaba? Yıllardır haber bültenlerinde her cümlesine kulak kesildiğim Aliya İzetbegoviç ile tanışabilecek miyim? Akrabalarımı görebilecek miyim? Hem sonra bizi almaya gelecek Bosna cumhurbaşkanlığı uçağı kim bilir nasıldı? Uçuşumuz kaç saat sürecekti? Uçağı görünce, daha doğrusu binince şok oldum. Pervaneli eski bir Rus kargo uçağıydı. İçinde sadece 8-10 kişilik yolcu koltuğu vardı. Büyüklerimizi uçak koltuklarına oturttuk. Bizler, arkada üzeri minderli tahta sıralarda oturarak seyahat ettik. Emniyet kemeri mi? O da ne, öyle lükslere gerek yok!

Kargo uçağının bir kısmında yer halı kaplıydı. İki saati aşan yolculuğumuzda minderli tahta sıra üstünde seyahat zor olunca, ayakkabımı çıkararak yere bağdaş kurup seyahat ettim. Herhalde askerî uçaklarımız hariç hiç kimse böyle bir uçuş yaşamamıştır. Ama ne keyifli muhabbet dolu bir yolculuktu! Şimdi maalesef adını hatırlayamadığım Arap bir karikatürist, iki dakikada karikatürümü çizip armağan etti. İlk defa karikatürüm çiziliyordu. Hâlâ saklarım. Sanat ve kabiliyet başka bir şey.

Saraybosna sevgilim, sana kavuşacağım artık. Uçağımız BM kontrolündeki Saraybosna Havaalanı’na alçalmaya başladığında, daha ilk dakikadan yanmış yıkılmış evleri, mahalleleri gördük. Sevinç ile hüznü bir arada yaşamak çok garip bir duyguydu. Bir minibüs ve altı araba heyetimize tahsis edilmişti. Ekrem Kızıltaş ve ben bir arabadaydık. Şehir merkezinde kalacağımız Holiday Inn Oteli’ne kadar bütün kavşaklar, güvenlik gerekçesiyle kapatılmış, yollar heyetimizin geçişine ayrılmıştı. 20 dakikalık yol boyunca top mermileriyle vurulmuş gökdelenler, kırık camlar, harabe haline gelmiş evler, meydanlarda halen duran siperler, yanmış tramvay ve kamyon iskeletleriyle savaşın tüm dehşetini iliklerimize kadar hissettik. (…)

Devamı Derin Tarih Nisan Sayısında…

Benzer konular