Tarihte Nûreddîn Mahmûd Zengî’nin Salahaddîn Eyyûbî’nin gölgesinde kalışı gibi, Selçuklular da Osmanlıların gerisinde ve gölgesinde kalmıştır. Hâlbuki Osmanlı İmparatorluğu’nun üzerine sağlam bir şekilde bastığı zemini tümüyle Selçuklular dokumuş, Osmanlı bahçesinde açan bütün çiçeklerin tohumlarını Selçuklular ekmiştir. Tarihi böyle bir süreklilik ve devamlılık içinde ele almadığımız takdirde, düşünce ufkumuzda kopuş ve dağılışların yaşanması kaçınılmazdır.
Derin Tarih olarak bu sayımızda, İslâm medeniyetinin Selçuklular döneminde temelleri atılan çok önemli bir boyutunu, tasavvufun bir kurum ve ilim dalı halinde kökleşmesini ve sistemleşmesini ele alıyoruz. Doğu ile Batı arasında bir köprü vazifesi gören Selçuklu asırları, İslâm coğrafyasının farklı havzalarının iç içe geçerek harmanlandığı, dengesini ve kıvamını bulduğu, Anadolu’nun bugünkü şekliyle mayalandığı, oldukça dikkat çekici bir zaman dilimidir. Selçuklunun taçsız sultanlarını sahneye çıkarmak, Osmanlı medeniyetinin daha iyi anlaşılmasına da yardımcı olacaktır, hiç kuşkusuz.
Dosyamızın sayfalarını çevirirken Ebû Bekir Kelâbâzî’den Ebû Nasr es-Serrâc’a, Ebû Abdurrahman es-Sülemî’den Abdulkerim el-Kuşeyrî’ye, İmamu’l-Harameyn el-Cüveynî’den Gazzâlî kardeşlere, Aynulkudât Hemedânî’den Ebû’n-Necîb es-Sühreverdî’ye, Yusuf Hemedânî’den Hoca Ahmed Yesevî’ye, çok sayıda isimle ve hayat öyküleriyle karşılaşacaksınız. Ayrıca satır aralarında nice sultanlar ve vezirler de hikâyeye dâhil olarak tarih içinde kendi rollerini ustalıkla oynayacak. Dosyamızın bu yönüyle, tasavvuf erbabı üzerinden yeni bir tarih okuması yerine geçeceği kanaatindeyiz.
Her zaman olduğu gibi, bu sayımıza da birbirinden kıymetli uzmanlar ve akademisyenler katkıda bulundu. Konunun daha iyi anlaşılması için kaleme aldıkları derinlikli makaleleri için bütün hocalarımıza siz okurlarımız adına müteşekkiriz.
Yeni sayımızda, hayırla görüşmek üzere…