Sultan II. Abdülhamid hakkında tartışmalara yol açan konuların başında toprak kayıpları gelir. Kızıl Sultancılar, onun döneminde imparatorluğun neredeyse yarısının kaybedildiğini iddia ederler. Ulu Hakancılar ise bir karış toprak kaybedilmediğini canhıraş şekilde savunurlar.
Osmanlı Devleti’nin Fatih dönemine kadar gayrimüslim tebaa için bir devlet politikası yoktu. Devlet bu hususta İslam hukukunun zimmîlerle ilgili kurallarını dikkate alarak onların din ve vicdan özgürlüğünü gözetir, ibadetlerine ve dinî mekânlarına herhangi bir kısıtlama getirmez, sosyal ve iktisadî hayatlarına da karışmazdı.
Osmanlı coğrafyasında en yoğun gayrimüslim grup Hıristiyanlardı. Balkanlar, Anadolu ve Ortadoğu’daki Hıristiyanlar Ortodoks’tu. Ancak Doğu Hıristiyanları itikadî açıdan İsa Mesih’te tek tabiat (sadece ilahî, yani o hem bedenen, hem de ruhen Tanrıydı) olduğuna (Monofizitizm) inanıyor ve bu nedenle Batı Ortodokslarından ayrılıyorlardı.
Fatih, Bizans İmparatorluğu’na son verip İstanbul’u başkent yapınca, imparatorluk coğrafyasındaki Ortodoks Patrikhanelerini idarî yönden kontrol edebilmek, kilise ve cemaatin rahatını ve emniyetini temin etmek, hak ve hukuklarını korumak amacıyla önemli bir idarî düzenleme yaptı. Batı Hıristiyanları (Bizans ve Balkanlar) ile Doğu Hıristiyanları (Ermeniler, Süryaniler, daha sonra Nasturiler, Keldaniler, Maruniler) Ortodoks olmalarına rağmen itikadî açıdan farklıydılar. Üstelik her biri imparatorluk coğrafyasının farklı köşelerinde bulunuyorlardı ve payitahta uzaktılar. Sadece Bizans Patrikhanesi İstanbul’daydı. Bu sebeple Fatih Sultan Mehmed İstanbul’a uzaklıkları sebebiyle Yunan, Bulgar, Romen ve Sırp, yani Balkan kiliselerinin hepsinin resmî işlerini Fener Patrikhanesi aracılığıyla yürütmelerini sağladı.
Devamı Derin Tarih Şubat Sayısında…