Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın 26 Ağustos 1071’de Malazgirt’te Bizans ordusunu yenilgiye uğratmasından sonra Anadolu coğrafyası Türklere açılmış, bu zaferden birkaç yıl sonra Kutalmışoğlu Süleyman Şah İznik’i fethedip burada Türkiye Selçuklu Devleti’ni kurarken, Anadolu’nun geri kalan topraklarında Danişmendliler, Mengücüklüler, Saltuklular, Artuklular, Ahlatşahlar, Dilmaçoğulları gibi Türk beylikleri teşekkül etmişti. 12. yüzyıl ortalarında Anadolu’nun fethi ve İslamlaşması büyük oranda tamamlanmış, Batılı tarihçiler bile bu yarımadaya “Turcia” (Türkiye) demeye başlamışlardı.
Selçukluların arka arkaya gelen Haçlı ordularına rağmen Malazgirt zaferinden 100 yıl kadar sonra, 1176’da Miryokefalon’da Bizans karşısında elde ettiği zafer bu yarımadanın Türk yurdu olduğunu perçinlemişti. 13. yüzyıl başladığında ise Anadolu’da Türk birliği sağlanmış, Türkiye Selçukluları en parlak dönemini yaşar hale gelmişti. Ancak Sultan I. Alâeddin Keykubad’ın ölümünden (1237) sonra oğulları arasında saltanat mücadelesinin başlaması, arkasından Babaîler İsyanı ve nihayet bu durumdan yararlanan Moğolların Anadolu’ya gelişi ile Selçuklular zayıflamaya başladılar. 1243’te Sivas yakınlarındaki Kösedağ’da, Moğollar karşısında alınan yenilginin ardından hızlı bir çöküş devresine girildi. Her ne kadar bu devlet 1308 yılına kadar varlığını devam ettirmişse de Anadolu 13. yüzyıl ortalarından itibaren İlhanlılar tarafından yönetilmeye başlandı. Selçuklu hükümdarları İlhanlılara tâbi hale gelmiş, şehzadeler Moğol Hanı’nın kuklası olmuştu. Anadolu şehirlerini tahrip edip halktan ağır vergiler alan Moğollar istedikleri şehzadeyi tahta çıkarıyor, istemediklerini azledebiliyor, İran’a götürüyor, hatta ortadan kaldırıyordu.