Sultan II. Abdülhamid’in Afganistan ile ilişkisi saltanatının ilk yıllarında başlamıştı. 26 Aralık 1876’da Osmanlı’nın Bombay Başkonsolosu Hüseyin Hasib Bey’in, 23 Mayıs 1877’de İstanbul’da bulunan Buharalı tüccar Hacı Osman Efendi’nin ve 1877 yılı sonlarında Kabil’e gönderilen Ahmed Hulûsi Efendi’nin verdiği raporlar bu ilişkinin başlangıcıdır. Bu gelişmelerin ardından 1880 yılı başlarında, Afganistan Müslümanlarının Osmanlı’ya duyduğu ilgiden rahatsız olan İngiltere’deki bazı gazetelerde Sultan II. Abdülhamid’in “Hindistan ve Afganistan’a İngilizlere karşı isyan hareketini teşvik edici bazı memurlar (casuslar) ve yazılar gönderdiği” haberleri yer almış ve bunlar 2 Ağustos 1880’de Osmanlı yönetimince tekzip edilmişti.
20 Mayıs 1887’de Bombay Şehbenderi İsmail Bey’in Sultan II. Abdülhamid’e sunulan raporuna göre “Osmanlı’nın bir milyon neferlik askerî güce ulaşabileceği, bu yolda hızla yol aldığı ve terakki ettiğine dair” Afgan Emiri Abdurrahman Han’ın bir risale yayınladığı haberi Hindistan’daki İngiliz gazetelerinde yayınlanmış, bu haber sadece Hindistan Müslümanlarını değil, Hindistan’daki gayrimüslim Hindûları bile çok memnun etmiş ve heyecanlandırmıştı.
Dersaadet İstinaf Mahkemesi Müdde-i Umumîliği Başmuavini olan Mustafa oğlu Hacı İsmail Hakkı Efendi de bu raporu destekler mahiyette bir rapor yazarak sultana sundu. 18 Şubat 1895’te sultana sunduğu “mahrem ve mühim” üst yazılı raporunda Afganistan Emiri Abdurrahman Han’ın 50 yıldan beri İngiliz işgalinde bulunan Peşaver ve çevresini kurtarmak için üç aydan beri o bölgedeki Afgan aşiret ve kabileleri ayaklandırdığını belirtiyordu. Ayrıca İngiltere ve Rusya arasında denge politikası izleyen Abdurrahman Han’a yardımcı olmak ve bölgedeki gelişmeleri yakından izlemek için İstanbul’dan Afganistan’a bir memur gönderilmesi gerektiğini de yazmaktaydı.
İsmail Hakkı, 17 Nisan 1895’de İngilizlerin Afganistan’daki durumu hakkında Afganistan Emiri Abdurrahman Han’ın amcazadesiyle Hicaz’da yaptığı görüşme sonrası Sultan II. Abdülhamid’e sunduğu yeni raporunda, Osmanlıların Afganistan hükümdarı Abdurrahman Han ile İttihad-ı İslâm’ın gereği olarak bir ittifak yapması gerektiği üzerinde durmaktaydı. İsmail Hakkı, Abdurrahman Han’ın 150 bin kişilik bir ordusu olduğunu ve bunun birkaç sene zarfında 300 bin kişilik muazzam bir orduya dönüşeceğini, bu yüzden de İngiltere’de bazı mahfillerde “Hindistan’ı kendilerinden yalnızca Abdurrahman Han’ın alabileceğinin” konuşulduğunu belirtmekteydi.
İsmail Hakkı’nın Osmanlı-Afgan ilişkisinde tenkit ettiği ve tedbir alınması gerektiğini savunduğu bir husus vardı: 1877’de Ahmed Hulûsi’nin İngiliz çıkarları doğrultusunda Afganistan’a gönderilmesi. Raporda Osmanlı elçisi, Kabil’de Ramazan ayında oruç tutmamakla ve yanında bir İngiliz bulundurmakla suçlanıyordu. Ayrıca Ahmed Hulûsi’nin sürekli olarak İngiliz hükümetinin Müslümanların ve Osmanlı’nın dostu olduğuna vurgu yapması, Osmanlı dostu olan ve hutbelerde halife olarak Sultan II. Abdülhamid’in adını okutan Afgan Emirinin, ulemasının ve halkının tepkisini çekti. İsmail Hakkı’ya göre Afganistan ile ilişkileri güçlendirmek için Abdurrahman Han’a mektup yazılmalı; iki oğluna nişan, gayet nadide iki Mushaf-ı Şerif ve kılıç gibi hediyeler verilmeliydi. Ayrıca önce özel bir heyet gönderilmeli ve ardından da Kabil’de daimi elçilikler kurulmalıydı. Bu konuda İngilizlerin engellerinden de İstanbul’daki Afgan Dergâhı Şeyhi Mustafa Resul Efendi’nin Afganistan’daki irtibatları sayesinde kurtulmak mümkün olabilirdi.