Sultan II. Abdülhamid Döneminde Altın Madenciliği

Sultan II. Abdülhamid, hükümdarlığının ilk yıllarından itibaren madenler ve petrol çalışmalarına büyük bir ilgi göstermişti. Ancak gerek teknolojik yetersizlik, gerek mali sıkıntılar, gerekse Batılı devletlerin emperyalist arzuları bu çalışmalara engel oldu. Sultan bu bağlamda iki şeye önem veriyordu: Birincisi, yeraltı zenginliklerinin yerlerinin tespiti; ikincisi, bunların Hazine-i Hassa şemsiyesi altında korumaya alınması. Bu amaçla, 1 Şubat 1879’da Ergani’de görevli Alman maden mühendisi Wilhelm Fischbach’a Elazığ bölgesindeki maden yataklarının ayrıntılı bir haritasını yaptırmıştı. Mirliva Süleyman Paşa da 3 Haziran 1880’de Yıldız’a gönderdiği bir raporda Ergani’den çıkarılan ve Rumeli Demiryolu İşletme Şirketi’ne satılan bakır madenlerinin içerisinde binde 3 ile binde 5 oranında altın olduğu sultana haber vermişti.

Şubat 1879’da Medine civarında Hudeyde’de bulunan madenden alınan altın numunesi saraya takdim olunurken, 1 Mayıs 1880’de ise Sana’da bir çoban tarafından bulunan bir altın yatağıyla ilgili bilgiler gelmişti. Saraydan 26 Kasım 1880’de Yemen’e gönderilen talimatta, “bulunan altın madeninin istifadeli bir şey olup olmadığının” araştırılması istenmiştir. Ancak Batılı devletlerce kışkırtılan isyanlar çalışmayı akim kılmıştır.

4 Ocak 1886’da Topçu Miralayı Ahmed Faik Bey, bir aylık bir araştırmadan sonra Aydın vilayeti dahilinde mevcudiyetini haber aldığı altın ve gümüş madenlerinden çıkardığı cevherden bir miktar numuneyi ve adı geçen vilayette bulunan maden hakkında hazırladığı bir raporu Sultan II. Abdülhamid’e takdim etti. Bu raporda, “yaptığı araştırma sonucu külliyetli miktarda altın numunesi takdim edemese de hafriyata devam ile biraz daha derine gidildikçe gümüş ve altın madeninin bulunacağı kanaatinde” olduğunu belirtmiş ve vilayette bulunan bazı madenler hakkında kısa bilgiler vermişti. Nitekim 12 Ocak 1888’de Bosnalı Halil tarafından Osmanlı Dahiliye Nezaretine, Söke’ye bağlı Domaniçe köyü yakınlarında altın madeni bulunduğu ihbarı yapılınca Aydın valiliğinden konuyla ilgilenmesi istenildi.

Aynı tarihlerde Bursa Mudanya ve Mihaliç’te (Karacabey) de altın ve gümüş madeni bulunduğu haberi geldi. 1891 yılı sonlarında Eskişehir’de bulunan bir madenle ilgili numuneler sultan tarafından Viyana’ya gönderilmişse de, 6 Ocak 1892’de bu numunelerin altın ihtiva etmediği raporu gelmişti. Bu arada sultana Kasım 1892’de kumların yıkanması ile altın elde edilen bir makine hakkında rapor sunuldu. Aralık 1893’te Selanik İzvor köyünde çıkarılan simli altın hakkında Osmanlı hükümetine bilgi verildi. Böylece 1893-95 yılları arasında altın konusu çeşitli raporlarla Sultan II. Abdülhamid ve Osmanlı yönetiminin gündeminde kalmaya devam etti.

Sultanın altın konusuna duyarlılığını bilen mahalli yöneticiler sık sık Yıldız Saray’ına kendi bölgelerinde altın madeninin bulunduğu ile ilgili haber veriyorlardı. Ağustos 1893’te Yıldız’a “Hicaz’da keşfedilen halis yaldız altını madeni” hakkında bir rapor sunulmuş ve 13 Haziran 1894 tarihli rapordan anlaşıldığı üzere bu konuda olumlu bir sonuç çıkmamıştı. 17 Ağustos 1894’te Rize’nin Hopa kazasındaki Bahta (günümüzde Arhavi’ye bağlı Kireçlik) köyünde altın madeninin ruhsatı istenmekteydi. 3 Temmuz 1894 tarihli bir başka raporda Selanik’te Marihova nahiyesi Roşden köyündeki altın ve gümüş madeninin Alatini biraderlerin uhdesinde olduğu bildirilirken, 12 Ekim 1894’de Bitlis vilayeti Siirt sancağı Şirvan kazasında tesbit edilen altın madeninin bulunduğu alan Emlak-ı Hümayûn’a dahil edilerek, bu alanın Hazine-i Hassa tarafından idaresi kararlaştırılmıştı. Ancak 5 Ekim 1896 tarihli bir rapora göre buradaki altının değerinin çok kıymetsiz olduğu ve elde edilecek altının yapılacak masrafı karşılamayacağı bildirilmişti.

Benzer konular