Sultan Melikşah’ın Hayatından 10 Örnek Davranış

Köylü ile Sultan Melikşah

Bir gün bir köylü ağlayarak Sultanın yanına geldi, ondan yardım istedi: “Ben birkaç dirheme birkaç karpuz almıştım, daha başka param da yoktu. Onları satıp çoluk çocuğumun rızkını temin edecektim. Üç gulam beni tuttu ve karpuzları benden zorla aldılar.” Bunun üzerine Sultan ona, “Otur!” dedi ve gulamları tanıyıp tanımadığını sordu. Tanımadığını söyleyince bir ferraş (odacı) çağırıp, “Canım bir karpuz istiyor” dedi ve askerlerden karpuz istemesini söyledi. Ferraş gidip yanında bir karpuzla döndü. Sultan ona karpuzu aldığı şahsın huzuruna getirilmesini emretti. Hemen getirdiler. Sultan o askere, “Bu karpuzu nereden aldın?” diye sordu. Asker, “Kölelerim getirdi” diye cevap verdi. Sultan bu defa onların huzura getirilmesini emretti. Asker gidip onlara kaçmalarını söyledi, sonra da geri dönüp, “Onları bulamadım” dedi. Sultan köylüye, “Şu kölemi al, götür. Ben karpuzuna karşılık bunu sana bağışladım. Senden karpuzu alanları da bul, getir. Vallahi eğer onu salıverecek olursan, and olsun ki boynunu vururum” diye karşılık verdi. Köylü köleyi alıp gitti, yolda köylüye üç yüz dinar vererek hürriyetini satın aldı. Köylü daha sonra Sultanın yanına gelerek onu üç yüz dinara kendisine sattım” dedi. Sultan, “Buna razı mısın?” diye sorunca, “Evet” cevabını verdi. Bunun üzerine Sultan, “Öyleyse dost olarak git” diye son sözünü söyledi.

Allahü Teâlâ’nın huzurunda halim ne olur?

Orta Çağ meşhur âlim ve tarihçilerinden İbnü’l-Esîr’in el-Kâmil’inde geçen bir kayda göre, Abdü’s-Semî’ b. Dâvud el-Abbâsî şunları anlatmıştır: Melikşah’ı aşağı Irak’taki Haddâdiyye köyünden gelen ve “Gazzâl’ın oğulları” diye tanınan iki adamla birlikte gördüm. Gazzâl’ın oğulları Sultan Melikşah ile karşılaşmışlar, Sultan durup onları dinlemiş, onlar da, “Mukta’ımız Emîr Humartekin bir milyon altı yüz bin dinarımızı müsadere etti, birimizin iki ön dişini de kırdı” demiş. Sonra kırılan dişlerini Sultana göstererek, “Biz de kısas yoluyla hakkımızı ondan alırsın diye sana geldik. Eğer Allah Teâlâ’nın sana farz kıldığı şekilde hakkımızı ondan alırsan ne âlâ, aksi halde Allah aramızda hüküm verecektir” demişler.

İbn Dâvud el-Abbâsî sözüne devamla: Sultanın atından inmiş olduğunu gördüm. Onlara, “Her biriniz bir kolumdan tutun ve beni Hâce Hasan’ın (Nizâmülmülk) yanına götürün” dedi. Onlar bunu yapamayacaklarını söyleyip özür dilediler. Fakat Sultan Melikşah ikisine de yemin vererek mutlaka yapmalarını istedi. Bunun üzerine Sultanı kolundan tutup Nizâmülmülk’ün yanına götürdüler. Nizâmülmülk bunu haber alınca koşarak dışarı çıktı. Sultanı karşılayıp yer öptü ve “Ey cihan hükümdarı! Seni böyle davranmaya sevk eden nedir?” diye sordu. Bunun üzerine Sultan, “Yarın Allah Teâlâ’nın huzurunda Müslümanların hak ve hukukundan sorguya çekilirsem hâlim ne olur? Ben bu işleri böyle durumlarda bana vekâlet edesin diye sana bıraktım. Halk böyle işkencelere maruz kalırsa bunun sorumlusu sen olursun. Beni de kendini de düşün” deyince, Nizâmülmülk yer öptü ve Sultanın hizmetine koştu. Sonra da derhal geri dönüp Emir Humarterkin’in iktalarının elinden alınması ve onlardan müsadere edilen malların iade edilmesine dair menşuru yazdırdı. Ayrıca yanındaki 100 dinarı da onlara verdi ve kısasen Emîr Humartekin’in dişlerinin de sökülebilmesi için bunu ispat etmelerini emretti. Gazzâl’ın oğulları ise hak ve hukuklarına sahip çıkarak Sultanın (ve vezirin) yanından hoşnut olarak ayrıldılar.

Sen bu ordunun sayısını elinden geldiği kadar çoğalt

Sultan yakınlarından biri de olsa hiç kimsenin jurnaline itibar etmez, bir karar vermeden önce olayı dikkatlice araştırırdı. Nüfuzlu devlet adamlarından Tâcülmülk, Vezir Nizâmülmülk’ü Sultan Melikşah’ın gözünden düşürmek için her fırsatı değerlendirirdi. Gerekirse iftira atarak jurnal etmekten de çekinmezdi. Bir defasında Sultana Nizâmülmülk aleyhinde şöyle demiştir: “Nizâmülmülk her yıl fakirlere, sûfîlere, kıraat âlimlerine 300 bin dinar para veriyor. Eğer bu para ile bir ordu techiz edilirse onunla İstanbul surlarını bile fethetmek mümkündür.” Sultan bu sözler üzerine Nizâmülmülk’ü çağırıp fikrini sordu. Nizâmülmülk cevaben, “Ey cihan hükümdarı! Ben ihtiyar bir adamım, eğer beni mezada versen bana kimse 10 dinardan fazla fiyat biçmez. Sen gençsin ama seni de mezada çıkarsalar 100 dinardan fazla etmezsin. Allah sana ve bana kullarından hiç kimseye nasip olmayan lütuf ve ikramda bulunmuştur. Buna mukabil sen Allah’ın dinini i’lâya çalışan, onun aziz kitabını hâmil bulunanlara yılda 300 bin dinar sarf etsek çok mudur? Sen askerlerine her yıl bunun iki mislini sarf ediyorsun. Hâlbuki bunların en kuvvetlisi ve en nişancısının attığı ok bir milden ileri gitmez. Bunlar ellerinde bulunan kılıçlarıyla yalnız kendi yakınında bulunan kimseleri öldürebilirler. Ben ise sarf ettiğim parayla öyle bir ordu teçhiz ediyorum ki, onların duaları ok gibi tâ arşa kadar gider ve hiçbir şey o duanın Allah’a ulaşmasına engel olamaz” dedi. Bu sözleri duyan Sultan Melikşah ağlamaya başladı ve Nizâmülmülk’e, “Sen bu ordunun sayısını elinden geldiği kadar çoğalt, istediğin kadar para emrindedir, dünyanın serveti senindir” dedi. Sultanın bu cevabı, onun dinî hassasiyetine işaret etmektedir.

Benzer konular