Hatırlatarak başlamamız lazım: Bir eğitim sisteminden bahsedebilmek için en azından üç unsurun varlığını bir şekilde görmemiz, hiç değilse hissetmemiz lazım. Bunlar sırasıyla a) Bir eğitim-öğretim düşüncesi ve felsefesi (buna, nasıl bir insan malzemeniz var ve içinde bulunduğunuz zamana ve şartlara göre nasıl bir insan yetiştirmek istiyorsunuz sorusunun cevaplandırılmış olması da diyebiliriz), b) Bu eğitim düşüncesine göre şekillenmiş, ete kemiğe bürünmüş, görünür hale gelmiş eğitim müesseseleri, maarif ve kültür yapıları, manzumeleri (bütün esas ve yan unsurlarıyla, mimarisiyle binalar, derslikler, müfredat, ders programları, ders kitapları…, talebeler, hocalar), c) Bu iki kademenin muhassalası olan bir eğitim üslubu (dili, kendini ifade biçimleri, tavrı, tarzı, ahlâkı, akışı ve âhengi…).
Eğitim-öğretim sisteminin önemli ve üst bir birimi olarak üniversitelerin, fakültelerin de kendi kurucu fikirleri, seviyeleri ve arayışları istikametinde bu şartları taşıması kaçınılmaz olarak gerekecektir. Aslında üniversite için bu zaruri şartları taşımak tek başına yetmez, aynı zamanda bunları devamlı müzakere ve münakaşa ederek yenilemesi, bir üst seviyeye çıkarması, memleketin problemleri ve ihtiyaçlarıyla, zamanın ruhuyla, dünyanın gidişiyle ilişkili hale getirmesi, yeniden yorumlayarak devamlılığını ve dayanıklılığını sağlaması ve mesuliyet, akademik özgürlük, ilim ahlâkı, yurtseverlik başta olmak üzere bazı fikirleri ve kavramları ısrarla savunması; tabasbustan, kalabalığa uymaktan, alelâdelikten, esnaflıktan uzak durmak gibi bazı davranış tarzlarını ayakta ve diri tutması gerekir.
Devamı Derin Tarih Mart Sayısında…