“Ben Sansür Koymam, Sen Haddini Bileceksin”

Sene: 1946. CHP’ye muhalif Demokrat Parti’yi destekleyen Başkent gazetesi, köşe yazıları ve haberlerinde CHP’nin halkın meclise girmesini engellediğini, polislerin hükümet yanlısı hareketlerini, 1700 memurun işten çıkarılmasını ve memleketin muhtelif yerlerinde CHP üyelerinin Demokrat Partili üyelere tehdit ve zarar verici davranışlarda bulunduğunu haber yapar. Hükümet için bardağı taşıran son yazı “Nesebi gayrı sahih çocuklar” manşeti altında Nihad Kürşad imzasıyla, hanımının kaleme aldığı yazıdır. Bu haber üzerine gazetenin aynı zamanda imtiyaz sahibi olan Mücteba Hanım haksız yere sekiz ay hapse mahkûm edilir. Bülent Üstündağ, İzmir ve Ankara’daki makamlara onun suçsuz olduğunu bildiren ve beraatını isteyen mektuplar yazar. Sonuç alamayınca da silahı ile kendisini vurmak suretiyle intihar eder. Tarih 10 Kasım 1946’dır. Bu olay Başkent gazetesinde “Meslektaşımız Üstündağ Antidemokratik Basın Kanunu yüzünden intihar etti. Aynı kanunun kurbanı olan karısı İzmir Hapishanesi’nde, yirmi günlük yavrusu ile baş başa kaldı” sözleriyle halka duyurulur. Hemen belirtelim, Bülent Üstündağ, İzmir Demokrat Parti Başkanı Dr. Hayri Üstündağ’ın oğlu idi ve TBMM’de Demokrat Partili ve bağımsız milletvekillerinin üzerinde ısrarla durdukları ve çoğunluk sağladıkları halde, basın kanununun hatalı maddelerini değiştirememişlerdi.

Nadir Nadi, Almanya’yı destekleyen ve Alman realitesini bütün Avrupa’nın kabul etmesi gerektiğini ifade eden makaleleriyle Türkiye’nin bir an evvel Alman saflarına iltihak etmesi gerektiğini savunmaktadır. Buna tepki verenlerin başında, Yeni Sabah’ın başyazarı Hüseyin Cahit Yalçın gelir. Yalçın, 31 Temmuz 1940 tarihli yazısında, “Alman galibiyeti bugün asla bir realite değildir. Bir harp müteaddit safhaları ve muharebeleri ihtiva eder. Harbin nihai safhası ancak ortada muharip kalmadığı ve bir sulh yapılmadığı zaman taayyün eder. Harp henüz bitmeden Almanya’nın galibiyetini realite diye kabule nasıl imkân olur ki…” diye yazmış ve kalemşorlar arasında, yıllar sürecek çatışmalar başlamıştır.

Nadir Nadi ve Hüseyin Cahit arasındaki kalem kavgası alevlendiği dönemde, Yunus Nadi gazetenin bir oldubittiye getirilip kapatılmasını önlemek için durumu anlatmak üzere Ankara Garı’nda Millî Şefi karşılayarak, bir görüşme rica etmek üzere harekete geçer. Bu olayı oğlu, Cumhuriyet muharriri Nadir Nadi, Perde Aralığından isimli kitabının 125-126. sayfalarında şöyle anlatır:

“Herkesi selamlayan Şef, babamı (Yunus Nadi kast edilmekte) görünce, “Sen biraz dur” demiş ve yanında alıkoyup ortalıkta yalnız ilgililer kalınca da, babama dönerek sert bir sesle, “Ticari maksatlar uğruna siyasi yazılar yazılmasına müsaade edemem” diye çıkmıştır. Babam üzüntülü, “Yok böyle bir şey” diyerek, Cumhuriyet’i savunmak istiyorsa da, Şef sinirlidir. Bu sefer daha yüksek bir sesle tekrarlıyor: “Katiyen müsaade edemem!” Ve babamın elini sıkmadan çıkış kapısına doğru ilerlemiştir. Olayı yarım saat sonra Ankara temsilcimiz haber verdiği zaman yıldırımla vurulmuşa döndüm. Bir insan; Cumhurbaşkanı da olsa, Milli Şef de olsa anlamadan, dinlemeden, sırf etrafın doldurmasıyla eski bir arkadaşına bu muameleyi nasıl reva görebilirdi? Üstelik yazı ile babamın hiçbir ilintisi yoktu. (…) Sorumsuz bir Cumhurbaşkanı nasıl olur da tıpkı Hitler gibi Mussolini gibi hakaret edercesine uluorta bir arkadaşını paylardı?”

Devamı Derin Tarih Haziran Sayısında…

Benzer konular