“Biz esîr-i derd-i aşkız, bir başka sevdâyız.” Kim söylemişti bu sözü? Şimdi Bursa’da 1927 doğumlu kendisi bir tarih olan babam Rafet Armağan’ın karşısında şu satırları yazarken hatırlayamadım. Lakin önemli mi? Dert ortada. Derdimiz daha doğrusu…
Bize derdi olan adam lâzım. Derdi olan ve bu memleketin, bu dinin ve bu milletin derdiyle dertlenen adamlar lâzım. Başka ülkelerde ancak savaş hâlindeyken düşünülebilecek bu ağır şart bu topraklarda “elzem”dir ve bundan başka yerlere benzemez. Burası Türkiye’dir ve kalkandır.
Neye kalkan? Zulme, sömürüye ve insanlığın öz değerlerine karşı kalkan ellere kalkan… Hem de yalnız kendi ülkesini değil ihtiyacı olan bütün insanları şâmil bir koruyuculuk vasfıdır bu.
Bu vasıftır ki, bize asırlar boyunca mertlik dağında otağ kurdurdu. Nâmertler kaçacak delik aradılar. Sindiler, yıldılar, pustular…
Pustular ama pusuya da yatmayı ihmâl etmediler. Planlar, projeler, propagandalar, sıra dağlar gibi yığıldı karşımıza. Djuvaura’nın Türkiye’yi Parçalamak İçin 100 Proje adlı kitabında toplananları okurken filozof Leibniz’den bile soğuyorsunuz. Elin filozofu üşenmemiş, Osmanlı’dan Mısır’ı koparmak için Fransız Kralı’na mektup yazmış. İşte Batı’nın/Avrupa’nın son savleti bize yeniden onun “maske”sini hatırlattı. Âkif’in dediği gibi,
Maske yırtılmasa bize hâlâ âfetti o yüz,
Medeniyet dediğin, kahpe, hakikat yüzsüz.
Türkiye bu “medeniyet çarpılması” karşısında yeni bir kader oylamasının eşiğinde. Tarihin kuşatma noktalarından birinden geçecek 16 Nisan’da. Fabrika ayarlarımız değişmezse Avrupa’nın tasallutundan kurtulmamız bir başka bahara kalacak.
Değişimin 16 Nisan’daki yüzü bağımsızlığımıza doğru atılan güçlü bir “evet” olacaktır. Tarih boyunca şerlere kalkan olmuş bir ülkenin evlâtlarına da Avrupa hegemonyasını sürdürmek isteyen statükoya “hayır” demek düşer.
Bahar kokulu sayılarda buluşmak dileğiyle…
Mustafa Armağan
Derin Tarih Dergisi Genel Yayın Yönetmeni