Cumhuriyet devrinin, idaresinin ve ideolojisinin ne olduğu, nasıl olduğu ve ne şekilde işlediği, devamlılık ve kopukluk münasebetleri gibi soru(n)ların kendisi üzerinden takip edilebileceği müesseseler arasında Diyanet İşleri Başkanlığı hususi bir yerde duruyor. Bu hususilik sadece din politikalarına, laiklik, din eğitimi, dinî kurumlaşma ve din-siyaset ilişkilerine, mütedeyyin insanlar ve gruplarla siyasî merkez arasındaki münasebetlere indirgenemeyecek kadar geniş ve derin unsurlar taşır. Bazı imkânları da olan sıkıntılı bir “tarih” tir bu. En yukarıdan başlarsak işin pek çalışılmamış felsefî bir boyutu var; bu topraklarda vücut bulan din-siyaset ilişkilerinin fikrî karakteri açısından
Diyanet İşleri Başkanlığı nerede duruyor? Tarihî ve dinî kaynakları olan yerinde/yerli bir düşünceye mi istinat ediyor; yoksa yabancı/dışarıdan eklenmemiş “yakıştırma”/ecnebi bir keyfiyete mi işarette bulunuyor? Melez, eklektik bir yapı niye olmasın!
Hemen söyleyelim; Cumhuriyet idaresinin ve ideolojisinin zor bir geçiş döneminde Fransız usulüne benzer şekilde, din-devlet ilişkilerinin mutlak olarak birbirinden ayrılması ve din işlerinin/Diyanet’in devlet çatısının dışında bırakılması istikametinde bir tercihin yapılmamış olması doğru bir karardır. Çünkü bu topraklarda ve Sünnî İslâm dünyasında din ve devlet birbirinin mütemmim cüzüdür; dinsiz (laik?) bir devletin veya devletsiz bir dinin kültürel ve toplumsal karşılığı yoktur. (Bu sebeple tekpartili yılların katı ve kaba laiklik politikaları dönemlerinde bile hiçbir üst düzey devlet yetkilisi ‘yeni Türk devletinin/ Cumhuriyet’in dini yoktur’ meâlinde bir cümle telaffuz etmemiş, edememiştir. Darbeci generaller de öyle.)
Devamı Derin Tarih Eylül Sayısında…