Kûtu’l-amâre’nin yüzen ganimeti Julnar

1916 Nisan’ı… 13 bin ki­şilik bir İngiliz tüme­ni ile 5-6 bin Arap­tan müteşekkil yerli halk Kut kasabasında aylardır mah­sur halde. Türkler oldukça sağlam bir kuşatma planı hazırlayıp İngiliz tümenine civardan gelecek yardı­mı ve huruç hareketlerini önlemiş, düşmanı her türlü imkândan mah­rum etmek suretiyle tümen sevi­yesindeki bir birliği teslim olmaya zorlamıştı. General Townshend’ın iki aylık erzak stoku vardı ve bu sü­re içinde Mezopotamya’daki İngiliz birliklerinin kendilerini mutlaka kurtaracağına inanıyordu. Ancak generalin çevreden yardım alma ümitleri erzakıyla birlikte günden güne tükendi. Şubat 1916’dan itiba­ren askere verilen tayının yarıya düşürülmesi, nakliye ve süvari hay­vanlarının (at ve katır) kesilip aske­re dağıtılmasına rağmen açlık as­kerleri ve halkı tehdit ediyordu.

Bir yandan Türk tarafının kesin­tisiz top atışlarıyla, diğer yandan Dicle’nin taşkınlarıyla mücadele eden Townshend’ın gücü tükenmek üzereydi. Nisan ayındaki yardım gi­rişimleri de sonuç vermeyince tes­lim olmaktan başka seçenek kal­mamıştı. Açlık ve hastalıklardan dolayı günlük ölüm oranları 30 ki­şi civarındaydı. General hatıratına bu elim tabloyu, “Fırtınalı havalar, yağmurlar, taşkınlar, çamurlar… kı­saca her şey Kût’un Türkler tarafın­dan geri alınmasına yardım ediyor­du” şeklinde not düşecekti.

Benzer konular