Sezai Karakoç’un Çeşmelerinden Tarihi İçmek

Sezai Karakoç 16 Kasım 2021’de ebediyete irtihal etti. Bir gün sonra Şehzade Camii’nde kılınan ikindi namazının ardından caminin haziresine defnedildi. Körfez kitabındaki “Şehzadebaşı’nda Gün Doğmadan” (şiirlerinin toplandığı kitabın ismi de buradan gelir) şiirinde yıllarını geçirdiği bu semt için “Mutlaka olmak isterim / Gün doğmadan Şehzadebaşı’nda” demişti. Bir vefa borcu olarak bu dileği yerine getirilmiş oldu. O artık bedeniyle değil ama önceden olduğu gibi şiirleri ve fikirleriyle daima aramızda.

Çeşmeler kitabı 1975 tarihlidir ve hemen hemen her şiir kitabında kendini hissettiren İstanbul, burada da şehrin muhtelif yerlerindeki çeşmeler vesilesiyle yer bulur. Kitapta dokuz şiir vardır ve bu şiirlere yalnızca rakamla başlık verilmiştir. İlk şiirde, “Benim yalnızlığımdan / Damıtılmış çeşmeler” diye tavsif ettiği bu eserlerin yalnızca mimari değil, aynı zamanda metafizik unsurlar olduğunu algılarız. Aynı şiirde bir çeşme adı verir:

Fındıklılı Mehmet Ağa
Çeşmesi
-Silâhtar Tarihi’nin yazarı-
Yenilmez karpuzlar
Acı salatalıklar yıkamıştım suyunda
(…)
Silinmeye yüz tutmuş yazı
Ölümü hecelemiştik…

Bu çeşme Beyoğlu’ndaki Kazancı Yokuşu’nda, apartmanların arasında, talihine dargın, sokağı izliyor. Bir mezar taşı misali banisine Fatiha istiyor sanki. Ayna taşındaki “Maşaallah” (Allah’ın dilediği olur) kitabesiyle bir çeşme olarak değil lakin bir tevekkül anıtı misali nöbette. Alıntılanan bölümden şairin gündelik faaliyetlerini gerçekleştirdiği bir yer olduğunu anladığımız bu çeşmenin “yenilmez karpuzlar(ı)” ve “acı salatalıklar(ı)” dahi temiz hale getiren suyundan bahsedilmesi, yukarıda zikrettiğimiz metafizik algının bir neticesi olsa gerek: Çeşme mimari veçhesinden sıyrılır ve bir temizlik kaynağına dönüşür onun ellerinde.

İkinci şiirde, “Ve hiç beklemediğim bir zamanda / Birden beliren bir köşede” der ve çeşmeleri işaret ederek ekler: “Ruhumun hiyeroglifleri”. İstanbul’un belki de en heyecan verici tarafı, nereden neyin ne zaman çıkacağını bilememektir. Fakat bu bilinemezlik bir gerginliği ve tekinsizliği değil, aksine heyecanı ve muhayyileyi tetikleyen bir özelliğe sahiptir. Bu yüzden İstanbul, içinde kaybolunması gereken bir şehirdir. “Gönlümün çözülmez şifreleri” dediği çeşmeleri de böyle okumalıyız. Aynı şiirin devamında, “Kendisine benzediğini / Bilirdi şair bir çeşmenin” denir. Birçok çeşme, üzerinde inşası ile alakalı kitabe taşır. Bu kitabeler manzum olarak yazılmıştır çoğu defa ve bu manzumelerin şairleri olur. Karakoç, realite düzleminde kurduğu bu ilişkiyi bir adım ileri taşır: Çeşmelerle şairleri, “toplumun ortasında çağıldayıp dur(mak), insanların susuzluğunu -biri fizikî, diğer ruhsal bakımdan- gider(mek), unutulmak terk edilmek” gibi müşterek yönlerle metafizik olarak birbirine bağlar.

Devamı Derin Tarih Ocak Sayısında…

Benzer konular