Metin Karabaşoğlu: Bediüzzaman’dan Necip Fazıl’a “Seni, elli talebem kadar hizmet etmiş bir talebe sayıyorum”

Risale-i Nur müellifi Be­diüzzaman Said Nur­sî’nin yaşadığı dönemin ahvâline dair gözlemle­ri içinde en manidarlarından biri, İngiliz siyasî aklına dair olanıdır. Onun gözünde İngiliz siyasî aklı dünya, özelde âlem-i İslam, daha da özelde Osmanlı açısından bir belâdan öte bir şey değildir. 1911’de yazdığı Devâü’l-Ye’s’de bu siyasî ak­lı dünyanın her tarafında en hürri­yetperver maskesini takıp, Müslü­manlar arasında fitne tohumlarını büyütüp ümmet idrakini parçala­yan en önemli unsur olarak tarif eder mesela. Hâlbuki netice, Müs­lüman dünyanın yarıdan çoğunun İngiliz sömürgesi altına girmesidir!

Bununla yetinmeyen İngiliz si­yasetinin 1920’de merkez-i Hilâfet İstanbul’u işgal ettikleri hengâm­da ürettikleri propagandalara ceva­ben yazdığı Hutuvât-ı Sitte’de ise Be­diüzzaman şöyle diyecektir:

“Her bir zamanın insî bir şey­tanı vardır. Şimdi beşerde insan sûretinde şeytanın vekili olan ruh-ı gaddar, fitnekârane siyase­tiyle cihanın her tarafına kundak sokan el-hannâs, altı hutuvâtıy­la (adımıyla) âlem-i İslamı ifsad (bozmak) için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menbala­rı (kötü kaynakları) ve tabiatların­daki muzır (zararlı) madenleri, fi­ilî propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor.”

İslama karşı bitmez bir kin ta­şıyan, başbakanı Avam Kamara­sı’nda Kur’an’a “lanetli kitap” di­yecek kadar küstahlaşan, Afrika ve Hindistan’dan zorla getirdiği Müslümanları Çanakkale’de İn­giliz bayrağı altında Müslümana karşı savaştıran bu siyasî akıl için Bediüzzaman’ın özetle vardığı hü­küm şudur:

“Elhasıl: İslamiyet muhabbeti, senin husumetini (düşmanlığını) istilzam eder (icap ettirir). Cebrail, şeytan ile barışamaz.”

Benzer konular