Muhammed Ali Clay: Tanıdığım İkinci Amerikalı

23 Eylül 1963 tarihinde Ankara İmam Hatip Okulu’nun birinci sınıfına kaydoldum. 22 Kasım 1963’te ABD Başkanı F. Kennedy bir suikasta kurban gitti. Bütün gazeteler, dergiler, radyolar kısacası herkes ondan bahsediyordu. Bu isim öğrendiğim/duyduğum ilk Amerikalı isimdir. Bir müddet sonra bu kıtada bir boks maçı oldu. Ardından ikinci ismi ezberledim: Cassius Clay. Bir müddet sonra ise şöyle bir haber yayınlandı. Manşet: “Ben Müslümanım… Benim adım Muhammed Ali.” Bir cümle daha: “Allah kendisine inananların her zaman yanındadır. Ringde de Allah benimle beraberdi.”

Çok uzak diyarlardan çok tatlı haberler geliyordu. Dünyaya meydan okuyan bu siyah incinin rakipleriyle ilgili olarak kullandığı sivri cümleleri kadar, diniyle imanıyla ilgili ifadeleri de dikkatimizi çekiyordu. Maç sonrası gazetelerin birinci sayfalarında yayınlanan fotoğraflar uzun uzun seyrediliyordu. Bu fotoğrafları kesip saklamaya, bazı yerlere asmaya başladım. Bir müddet sonra büyük ebat bir defter aldım, gazete ve dergilerden kestiğim kupürleri o defterin sayfalarına yapıştırmaya başladım. Bu tatlı macera yıllar yılı devam etti. Benzer dosyalarımla birlikte hepsi muhafaza altındadır. Bu koleksiyonun -şimdilik- son yazısı okuduğunuz satırlar olacaktır.

ABD’de siyahîlerin statüleri 2020’li yıllarda hâlâ problemli. Bu ıstırap verici manzarayı herkes görüyor. 1960’lı yıllar dikkate alınırsa Muhammed Ali’nin bu “meydan okuması”nın ilgi alanı, psikolojik etkisi daha kolay anlaşılabilir. Siyahîlerle birlikte bütün İslâm dünyasında da dalgalanmalar oldu. Naklen verilen maçı radyodan dinlemek için gece yarılarından sonra kalkanlar az değildi. Çocuklarına Muhammed Ali ismini verenler de… O yıllarda Eminönü’nde büyük bir mağazanın önünü kaplayan şu afişi hatırlıyorum: “Fiyatlarımıza M. Ali Clay Yumruk Attı”.

Bu arada yere serdiği rakiplerini de tanır hale geldik: Liston, Patterson, Chuvalo, Cooper, Mildenberger, Terrel, Follex…

Gel zaman git zaman üzüntülü haberler de gelmeye başladı uzak diyarlardan. Onu ringde deviremeyenler başka bir tuzak kurmuşlardı: Askerlik. Aslında millî sporcuları askerlikten muaf tutan idare, onu askere alıp hem de Vietnam Savaşı için cepheye gönderme kararı vermişti. Bu haksız kararı reddedince, mahkeme kahramanımızın hem “Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonu” unvanını geri aldı hem de onu hapse mahkûm etti. Üç yıl hapis ve 10 bin dolar para cezası… O da yetmedi, “vatan haini” ilan edildi.

Elde var hüzün…

Devamı Derin Tarih Haziran Sayısında…

Benzer konular